Kim ne derse desin, kim vurmak, canını acıtmak için hangi silahı kullanırsa kullansın, “Mustafa Poyraz’lı günleri çok ararız!” diyenlere inat, bu şehir için, bu toplum için hiçbir şey yapmadığı iddia edilen, ancak şu taziye evleri bile başlı başına bir sosyal belediyecilik anlayışı diyerek gelin hakkını verelim Başkan Mustafa Poyraz’ın.
Aha şurada kaç günü kaldı ki. Birkaç gün sonra koltuğundan olacak, kapısı önünde ne siyah makam arabası, ne zili çaldığında, ‘buyurun başkanım…’ diyecek görevli, ne de protokolde yeri olacak.
Oturacak eczanesine, gelenlere ya vermidon verecek, ya da güç artırıcı… Eczacısın, mecburen vereceksin, yok deme şansın yok. Çevresinde ne arkadaşları kalacak, ne dostları. Varsa yaptığı birkaç iyilik, onların hatırına eczanesine gelen bir çayını içecek, ‘nasıl gidiyor?’ sorusuna muhatap olduğunda ise; ‘nasıl olsun valla, gördüğün gibi işte’ demek zorunda kalacak.
Tarihi dokuya sahip çıkması, tarihi konakları, hamamları, çarşıları restore ederek modernleştirmesi ve günümüze kazandırması, kütüphaneler, taziye evleri yanında, yaptığı tanıtım programları bile çok şeye bedel.
Bakalım, gelen gideni aratacak mı?
Sizler de bir derin ah çekip, “Vah Poyraz, vah Poyraz, senin kıymetini bilemedik, bizi affet!” diyecek misiniz?
Her insanın eksiği, kırmızı çizgileri kadar kırık çizgileri de var özel hayatında, iş hayatında. Herkesi olduğu gibi kabul etmek gerek. Poyraz belki bu kenti ayağa kaldıracak projeler üretmedi, (Karasu başlı başına bir hizmet, inkârcı olmayın!) belki kamuoyu ile sıcak ve samimi ilişkiler kuramadı, belki parti ve teşkilat ile barışık yaşamadı, belki Ankara ile sıkı temaslar içinde olmadı ama hataları, sevapları ile ne yaptıysa bu şehir için, sizler için, bizim için yaptı.
Allah işini gücünü rast getirsin!
Dün akşam, Pınarbaşı’nda, Çamlık’ta sayın Poyraz ile bir araya geldik. Gazetecilerle birlikte…
Yemek yedik. Belki de bu onunla yediğimiz son yemek olacaktı.
Bir anlamda vedalaştı bizimle, helallik diledi. Son siyasi değerlendirmede bulundu, bizler de fikrimizi söyledik.
Sayın Başkanı keyifli gördüm. Şakalaşıyor, gülüyordu. Pazartesi sabahından itibaren aracın kendini almaması talimatını verdi, kendi aracını kullanacağını söyledi. Sadece devir teslim için gelecekti, hangi günse artık…
“Seçimden sonra tatile çık, kafanı dinle!” dedim, gülümsedi, olabilir dedi.
Söylediği kadarıyla eczanesinde de peke durmayacak gibi. Kendi işleri varmış, onları yapacakmış, neyse artık..
Bize istiklal madalyasını verdi. Mükemmel bir çerçeve içinde. Hatırlaması, düşüncesi bile yeterdi.
Helalleşti, vedalaştı.
Helal-i hoş olsun, yolun ve bahtın açık olsun sevgili başkanım.