Herkes, hepimiz, sanayi çırağı gibi kazanıp, Sabancı ailesi gibi yaşamak istiyoruz. Lüksten, israftan sakındığımız yok. Kıraçtan gelen kenar mahallenin dilberi bile, bir fabrikaya işçi olarak kapağı attığında, önce egolarını tatmin için önce bir oğlan buluyor kendine, sonra da en pahalısından telefon ediniyor, borca giriyor, köyden indim şehire misali, cehaletini gizlese bile, kendisi hayatından memnun.
Lafı şuraya getirmek istiyorum. Borçlanmaktan korkmuyoruz. Borç yiğidin kamçısı deyip, aşırı ve sınırsız tüketime yönelince, ipin ucunu kaçırıyor, çırpınmaya başlıyoruz sonra. Yani bir toplum korkmadan borçlanabiliyor v e yaşam standardını gelecek yıllarda elde edeceği gelirle satın alıyorsa, umutları endişesinden daha güçlü demektir ve bu kimine göre iyi, kimine göre de abartılı belki de kötü bir durumdur.
*
Kendinizden örnek verin, çevrenize bakın, memuru, işçisi, esnafı bankalara borçlu. Maaşı, haftalığı alınca, elde eve harcayacak bir şey kalmıyor. Bir evi olan bir ev daha, bir arabası olan bir araba daha derdine düşüyor. Olanla yetinen, iktifa eden yok. Haline şükreden kalmadı. Hep daha fazlasını istiyor insanlar. Daha iyisini üstelik.
Komşuda var, arkadaşımda var, bende niye olmasın!
Zihniyet bu…
Ha, bütün bunlar neden oluyor derseniz, söyleyeyim, istikrardan. Yani vatandaş, ki bunu en çok da sanayiciler gözlemliyor, istikrara güveniyor. O bakımdan AK Partiye götürüp gözü kapalı oyunu veriyor. Yarınından endişe etmiyor, geleceğe güvenle bakıyor. Rahat uyuyor, uykusundan, sabahından, yarınından emin olarak uyanıyor. Endişesi yok, korkusu yok!