banner1524

Bir siyahlı bilirdik, bir de beyazı. Siz gri’den yola çıktınız, ısrarla, halkın tepkilerine rağmen inatla ve de “dediğimiz dedik, çaldığımız düdük!” diyerek (ki biz çok düdükler gördük) kulaklarınızın üzerine yattınız, duymazdan geldiniz, “Aman boş verin, ne derlerse desinler, ne yazarlarsa yazsınlar! Yazarlar, konuşurlar, eleştirirler, usanırlar, sonra da çekilirler kenara!” pişkinliğine soyunup siyahı ve bazı elinizin tersiyle itip, griye kucak açtınız, gri yaşamı benimseyerek sözde topluma örnek olduğunuzu ispata çalıştınız!

Nafilesiniz!

Şunu bir kere daha belirtmemde yarar var, kimseyi hedef aldığım yok. A, B, C veya X partisi…

Her kimseniz, kiminleyseniz, nerede ve nerelerdeyseniz artık!

Kimseyle alıp veremediğim de. Bu mesajım, bu uyarım herkese. Her zaman tekrarlıyorum ya, alınan, gücenen, ‘acaba beni mi kast ediyor!’ diyerek alınganlık gösterenler de çıkarsa, bu sizin sorununuz.

Bu şehirden sorumlu olduğunu ileri süren, iddia eden, “bu şehirde bizim borumuzu öter, biz ne dersek o…” safsatasının arka sına sığınan, güce dayalı hareket edip, vatandaşa işkence çektiren bürokrat, siyasetçi, işadamı, belediye başkanı, milletvekili, siyasi partilerin il, ilçe, kadın ve gençlik kollarının temsilcileri…

Lafım size… Ve sizin gibileri de çok gördük, çooook! Kimler geldi, kimler geçti. Bilmiyorsanız Ajda Pekkan’ı bir kere daha dinleyin. Hani şu yıllanmış şarap gibi kadın şarkıcımız var ya, onu…

Artık nerenizden anlarsanız!

*

Ahmet Altan’ı okuyor, takip ediyorsanız, O’nun, “Önce mimozalar gelir” yazısını okumuş olmanız gerekiyor. Kışın ortasında baharı haber veren güzelim çiçeklerden söz ediyordu o yazısında.

Aslında, bu yazının muhatabı yok!

Var da yok!

Lafım orta yere. İster meclisten içeri anlayın, ister dışarı.  Fark etmez, bu araba da buraya park etmez!

Mimozalar erken gelir derken, mesele baharda erken açan çiçekler değil.

Ölümler erken gelmeye başladı.

Hastalıklar da öyle.

Zamları bir tarafa ayırıyor muyum zannediyorsunuz, hayır ve asla! Emeklinin, çalışanın veya çalışmayanın beli erken bükülüyor.

KPSS sınavı ve alınan puan hikâye, bahane. Ankara’da dayın varsa, istersen puanın 50 olsun, hooop, iştesin! Ehliyet ve liyakat masal kitaplarında bile yer almazken, torpil, adam kayırma, uzayan dal bizden olsun anlayışı yaygın sepete dönüşürken…

Sen de çabala, poçala, çırpın dur!

*

Bir siyahımız, bir beyazımız kalmıştı bize ait, onu da griye çevirdiniz! Şimdi gözlerimde renk körlüğü oluşmaya başladı. Kime, nereye bakacağımı bilemiyorum.

Kimse ayranım ekşi demiyor, kimse kendini terazinin kefesine koyup, yüreğinin kaç okka olduğunu tartmıyor, kimse burnundan kıl aldırmıyor, kimse eleştirileyim istemiyor!

Kimse çapını, karekökünü, özgül ağırlığını, yüreksizliğini, cesaretini, asil duruşunu (olmayınca) masanın üzerine koymuyor! Görürler, farkına varırlar diye…

O sebeple…

Bütün renklerimizi sayenizde kaybettik.

Siyahı ve beyazı da…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1527