Başkan cevap veriyor; “İyidir Mehmet abi, sağ olasın! Bildiğin gibi, çalışıyoruz işte!”
Seçimlere az bir zaman kaldı ya, biz de bir parti başkanını ziyarete gittik, ne var ne yok, partilerinin hal ve gidişi nasıl diye bir sohbete dalalım dedik.
Başkanımın genel seçimlerde milletvekili olmaya niyeti yok.
Gerekçesini de şu cümlelerle özetliyor; “Evet seçimlere sayılı günler kaldı artık. Partimiz dimdik ayakta Allah’a şükürler olsun. Arkadaşlarla sahadayız, koşturuyoruz!”
Peki, milletvekilliğini düşünmüyor musun?
Düşünmüyormuş. Hâlbuki düşünse iyi eder, direk gider meclise, belki seçime bile sokmazlar da, kıyak geçerler, gel canımın içi, sen bizim vekilimizsin deyip, meclis kapısından içeri tıkarlar!
Şaka tabi… Kimsenin kimseye tıktığı yok!
Bizimki muziplikten başka bir şey değil.
*
Sorumuzun cevabını başkandan alıyoruz.
“Hayır, milletvekilliğini düşünmüyorum. Partimizi seçime hazırlıyoruz harıl harıl. Arkadaşlarımızla, ekip halinde çalışıyoruz. Milletvekilliğini düşünen arkadaşlarımız var, sağ olsun onlar kendileri ve partimiz adına gereğini yapıyorlar.”
“Sen bostan korkuluğu musun?” diye sormak geliyor içimden, soramıyorsun işte.
Biz soruda ısrar ediyoruz. “Arkadaşların sahada ama siz soyunma odasındasınız. Üstelik üzerinizde forma bile yok, eşofmanla neyi bekliyorsanız. Bakın, buradan trende geçmez, vapur da! Malum Maraş’ta vapur da yok, hızlı trende!”
Ben organizatörüm diyor. Ne demekse… 49 yıllık gazeteciyim, ilk kez bir parti başkanının siyasette organizatör rolüne soyunduğunu yeni öğrendim. Atalarımız ne güzel söylemiş, öğrenmenin yaşı yok diye. Haklılar valla!
*
Kerameti ve dürüstlüğü kendinden menkul başkan martaval sıkmaya devam ediyor; “Aramızda kalsın ama biz iktidara koşuyoruz. 2015’deki genel seçimlerde kesin iktidarız. Bunu bil yeter Mehmet abi”
Yapma ya! Tamam bilelim de, “Sayın başkanım, önümüzdeki genel seçimlerde kesin iktidarsınız, amenna da, sen de bu partinin yükünü çektin, senelerdir il başkanısın. Bari külfetin nimetinden yararlan, milletvekili ol. Olanlar padişahın püsküllü oğlu mu?”
Ağzından bir ‘cık’ çıkıyor. Devamı geliyor. “Benim görevim partimi seçimlere hazırlamak. Arkadaşlarımla omuz omuza verip, partimizi Maraş’ta birinci parti yapamazsak da, en azından 3 milletvekili çıkartacağımıza inanıyorum!”
O kadar da alçakgönüllü. İstemiyor, yok diyor. Parti başkanı olup, partisini seçime hazırlayacak, bundan büyük fedakârlık mı olur. Başkan bu, arkadaşları için kendini feda ediyor!
Canım benim.
Niyetini size söyleyeyim. Seçimlere kadar işi idare edecek. Tatlıya, tuzluya karışmadan, Haziran 2015’e kadar koltuğu koruyacak. Tabi genel seçimler için genel merkezden paracıklar gelecek.
Mani, mani… Yani İngilizcesi Money, Money…
Seçim için gelen paracıkları cukkalayacak, cebine indirecek, servetini yoktan var gedecek, banka hesabını şişirecek, sonra da, “İki orta bir sade, hadi bana müsaade!” deyip ceketi, tası tarağı toplayıp çekip gidecek.
Partiymiş, davaymış, ideoloji imiş, laiklikmiş, cumhuriyetmiş, sevdaymış geçe bir kalem canım, cicim…
Sen paracıklardan haber ver, cukkadan!