AK Parti Dulkadiroğlu ilçe Belediye Başkan adayı Necati Okay, Dereköy’de yaptığı konuşmada; “Bize değil, Başbakan’a oy verin!” demiş ve devam etmiş; “Bu seçim sözde mahalli seçimdi ama bu seçimi milli seferberlik seçimine çevirdiler!”
Sevgili Okay, madem kendin için oy istemiyorsun, o vakit ne diye aday oldun! Vatandaş da demez mi sana; “Madem kendin için oy istemiyorsun, o vakit başbakan gelsin Dulkadiroğlu’na aday olsun!”
Tamam, tabi ki sayın Başbakan bir dünya lideri. Amenna! Ama onun arakasına sığınarak yaptığınız siyaset ise, ben siyasetten hiç anlamıyorum. Kendiniz olmayı yeğleseydiniz keşke. Bırak sayın Başbakan’ın söylemlerini, bırak o büyük lider üzerinden siyaset sürdürmeyi. Kahramanmaraş halkı Kanal İstanbul’u konuşmuyor, füze fabrikaları onu çok da ilgilendirmiyor, yerli uçak gemisini kafasına taktığı yok, ırak petrollerinin nereden gelip gelmeyeceği de ırgalamazken, konuşurken Maraş’ı unutuyorsunuz.
Hani, bizim Temel Amerika’ya gitmiş. Bir hemşehrisi onu Newyork’u gezdiriyor, şurası Çin mahallesi, şurası İtalyan mahallesi, burası İspanyolların mahallesi, beriki Almanların, diye sayınca, uyanık Temel sormadan yapamamış, “İyi güzel de Amerikalılar nerede!”
Bu insanlar, bu ülke vatandaşı, başbakanına, hükümetine, iktidarına hep sahip çıktı, 30 Mart mahalli seçimlerinde de sahip çıkar mı, çıkmaz mı, onu bilemem. Seçmenin kararlarına her zaman saygı duyuyorsak ki duymak zorundayız da, inşallah dediğin gibi, 1 Nisan günü dolar düşer, ekonomi rayına oturur, altın düşer, piyasa düzlüğe çıkar, cebimizden çalınanlar da geri cebimize girer.
Ben, sağda solda, yerel yönetimlerde çalınanların hesabını kime soracağım, ona verecek cevabın var mı sevgili Okay!
Bırak İstanbul’u, bırak liderinin gölgesine sığınıp siyaset yapmayı, bırak ucuz ve beleş siyaseti, kendinden söz et, düşüncelerinden, projelerinden, yaşanabilir bir ilçe için heybende ne getireceksin, ilçeyi nasıl yapılandıracaksın, ilçe binası hakkında bir düşüncen var mı?
Daha düne kadar birlikte olduğunuz, aynı yolda yürüdüğünüz, aynı şemsiye altına sığındığınız kesimleri ötelemeyi, itibarsızlaştırmayı bir kenara koy şöyle de, senden-benden, bizden bahset!
Tabi ki bu insanlar liderine sahip çıktı, çıkacaktır. Sen Maraş’a, Dulkadiroğlu’na sahip çıkacak mısın, bunun garantisini veriyor musun, ona bakarım! Yolsuzluk diyorsun, bir kurumdaki asfalt yolsuzluğunu iletsem, üzerine gider misin, ortalığı tarumar eder misin, dürüstçe söyle, başkan seçildiğinde, belediyedeki langir-lingirleri temizleyecek misin, yoksa; “Kimseyi işten atmam, çıkartmam, onlarla yola devam ederim!” diyebilecek misin? Bunun garantisini veriyor musun? Hadi, öptüm seni. Başarılar dilerim…
NOT: Geçen hafta sonu, bu köşede yayınlanan “Herkes sahada, Nursel Reyhanlıoğlu nerede?” yazımız üzerine bazı dostlarımız, kardeşlerimiz üzüntülerini dile getirdiler. Ayıp etmişiz, haksızlık etmişiz, Reyhanlıoğlu bu eleştirileri hak eden bir kadın kolları başkanı değilmiş.
Yazımızı tekrar okuduk, baktık, hiç de öyle hakaret içeren satırlar yok. Sadece daha çok çalışmasını, daha çok sahada olmasını öneren bir yazıydı, hem bizim, hem de kamuoyunun düşünceleri idi yansıtmaya çalıştığımız. Harekete zorlayan, teşvik eden türden… Bizim Nursel hanım dahil, kimseye hakaret etmeye hakkımız yok. Bunu biliriz. Bildiğimizi bir şey daha var, kimse bize gazetecilik dersi de vermemeli. Yazıya müdahale anlamında. Lakin arayan, sitem eden, kahır koyan sevgili kızımızı kıramadım. Aslında çok tanıdığım, tuz-ekmeğimiz olduğunu bildiğim, büromuzu dahi birkaç kez ziyaret eden sayın Reyhanlıoğlu’nu incitti isem, kırdıysam, hem partililerinden, hem de kendisinden özür diliyorum.
Bakın, elma demesini de biliyoruz, alma demesini de…
Bu kadar!