Yüzünü bile görmediğim, ancak geçmişte marasgundem.com'da yazılarını okuduğum, Maraşlı olduğunu bildiğim, edebiyata olduğu kadar kişiliğine ve Maraş sevdasına da kefil olabildiğim değerli okurum, takipçim Yüksel Seyfioğlu, silikon vadisi, polis meslek yüksek okulu ve havaalanı ile ilgili yazıma mesaj atmış, "Sayın Fiskeci, iyisin, hoşsun, yazılarını takip ediyorum da, keşke o yazıyı yazmadan önce milletvekili sayın Yıldırım Ramazanoğlu'nu arasaydın, böyleyken böyle deseydin, bir fikrini alsaydın, belki bu meseleye ilişkin söyleyecek sözleri vardı" deyince, bir yandan hak verirken, bir yandan da siyasilerin, sayın Ramazanoğlu'nun ne söyleyeceğini bildiğimden, tahmin edebildiğimden, sayın Seyfioğlu'nun önerisini boşa çıkartmak adına yapmadım, vazgeçtim açıkçası.
Kuşkusuz sayın Ramazanoğlu, iyi niyetli, memleketini seven, Ankara'yı bizden iyi bilen, meclise aşık dostum, benim de mahallelim, ne diyecek!
Tutacak cek'li, cak'lı cümleler kullanacak, bin bir dereceden su getirecek, beni kelimelere boğacak, yani neticede somut bir sonuç çıkmayacak ortaya.
Yalan söyler diyemem. O konuda şahsiyeti kadar siyasi diline ve üslubuna dikkat edeceğinden kuşku duymadığım için, ne de olsa siyasetçi, bir taraftan çeker çekiştirir düşüncesinden yola çıkarak, meseleye pek de iyimser yaklaşmadım. Öneriyi bu yüzden saklı tuttum.
Şunu da biliyorum ki, sayın vekilimin bu meselede söyleyeceği birkaç cümle mutlaka vardır ve bu saatten sonra da olmalıdır. Neticede siyasetçi, bağlasan durmaz, sus desen, diline kilit vursan söyleyeceklerinden vazgeçiremezsin. Aksi olsa siyasetçi olmazdı zaten.
Diğer mesele; sayın vekilim nezaket timsali insan. Güler yüzlüdür, tatlı dillidir. Ağzı iyi laf yapar açıkçası. Mecburen yapacak, aksi olsaydı meclise sokmazlardı adamı. Sayın Başbakan kendisini yakından tanıdığı için, bir bildiği vardır ki tuttu elinden, meclise soktu. Tamam dedim, sevgili Seyfioğlu'nun önerisinden yola çıkarak, yazıyı siteye koymadan önce sayın vekilime sordum, "Dostum, aslan mahallelim, bu meseleleri gündeme kimsenin aklında fikrinde yokken sen getirdin. Şimdi kimse işin içinden çıkamadı. Bu lafları söyleyeli de seneler oldu, bir icraat olmadı. Neden söyledin, neden söylediklerinin peşine düşmedin, arakasında olmadın!"
Ne cevap vereceğini tahmin ediyorsunuz. Kendisini yakından tanıyan biri olarak, ben sorduğuma soracağıma pişman olurum. Dedim ya, beni o zengin dili ile ikna edecek, kelimeler arasına sıkıştırdığı ikna edici ve vurucu tim diye tabir ettiğim altı astarı olmayan cümlelerle kandıracak, ben de, "Tüh be, sayın vekilime, kıymetli mahallelime ayıp oldu, keşke yazmadan önce fikrini alsaydım" demek zorunda kalacaktım.
Allah var, sevgili mahallelim, tepkisiz desem yanlış olur, duyarlı ve hassas bir kişiliğe sahip. Alınganlık göstereceğini sanmıyorum da, yazıyı okuduysa zaten, ya da birileri okuttuysa, arar mutlaka, nezaketi elden bırakmadan, "Mehmet abi, yazını okudum, ancak mesele şundan, şundan ibaret!" diyecektir. Tanıyorum çünkü...
Onu kızgın halde görmedim. Doğarken sinirlerinin alındığını bildiğim için de, üstelik mahalleden tanıyan biri olarak, ailecek, sülale olarak asil bir insan olarak, tepki koysa da, nezaketi elden bırakmayacak, buna rağmen, yine de ihtimal vermiyorum ama içinden buğuz edecektir.
Ne de olsa insan. Ne de olsa onun da duyguları, hassasiyetleri var.
Lakin ne derse desin, yazıma hangi yorumu getirirse getirsin, sevgili mahallelimi çok seviyorum. Zaten sevmesem, zaten ciddiye almasam, zaten adam yerine koymasam, zaten insanlığına ve hassasiyetine kefil olmasam, inanmasam, bırak uzun uzadıya yazı yazmayı, içinde özeleştiri olsa da bilgisayarın tuşlarını yormaz, klavyenin isyanına eyvallah çeker, "Amaann, ne derse desin, yazdım oldu bitti" der, işin içinden çıkarım da, söz konusu sayın Ramazanoğlu olunca, diyemiyorum.