Hemen karşımızda, kırmızı ışıklı yazı. Cizre Evlet Hastanesi. Dikkat edin, Devlet değil. Ya bilerek silindi, kaldırıldı, ya da elektronik bir hata. ‘bu bölgede devlet biziz!’ mesajı mı verilmek istendi, bilemedim.
Şırnak’a hareket ediyoruz kör karanlıkta. Yolda bir Allah’ın kulu yok. Tek araç bizimkisi. Ve yol köy yolundan farksız. Oysa Şırnak-Cizre arası 46 km. yol boyu kömür ocaklarına, kömür taşıyan tır’lara rastlıyoruz. Zaten il ve ilçenin yegane gelir kaynağı kömür. İşsizlik alabildiğine dolu. Sanayi hiç yok.
*
Kahramanmaraş’ta 5 yıldızlı otel yokken, Şırnak’ta Şehr-i Nuh Oteli 5 yıldızı takmış bile. Biz büyükşehiriz, 60 bin nüfuslu ilde varken, 550 bin kent nüfuslu ilde misafirleri ağırlayacak 5 yıldızlı otelimiz olmadı bugüne kadar.
Ulusal gazeteler. Bulamadık, bulamazsınız. Şehri baştan aşağı gez, paralel yapı karşıtı gazeteler dışında hiçbiri yok. Askeri kışla’da bile… Okuyan bir halkı yok il’in.
Akşam saatleri. Silah sesleri geceyi aydınlatıyor. Havai fişekler de eklenince buna, korku dağları değil, bizi bekliyor. Asker ve polis içerde, dışarıda devletin d’sine rastlayamıyorsunuz. Paralel yapı Güneydoğu’da…
*
Peki, neden gittim? Cumhurbaşkanı sayın R.Tayyip Erdoğan, takiben de Başbakan sayın Ahmet Davutoğlu aradı! “Mehmet abi, sen de Maraş’ın akil insanı sayılırsın. Tanınmış gazetecisin, herkes sözünü dinler. Ricamız, barış sürecine katkı gerekiyor. Bir gidip, barış süreci için bir katkı veresen!”
Emir büyük yerden. Baş üstüne dedik. Cumhurbaşkanımızı ve Başbakanımızı kıracak değiliz. Neticede biz de bu ülkenin evladıyız, çorbada bizim de tuzumuz bulunsun deyip, talimata eyvallah dedik.
İşin aslı, torunlarımı görmeye gitmiştim. Özlem ve hasret giderdik. 3 günlük gezi sonrası, soluğu kürkçü dükkânında aldık. Geleli de 5 gün oldu.
Hoş bulduk!