banner1524

Derler ki, siyasetçi abartmayı sever, bire on katar, söylenecek sözün üzerine sos döker, kalaylar, cilalar, öyle servisi yapar. Karşıdaki inansın, sahi sansın, gerçek sansın diye ellaham!

Artık ben de inandım ki, gerçek payı yok değil. İşi bu… Eksiğe bin katar, fazlaya bin ekler. Bulunduğu yere göre tavır alır, karşısındakilere göre hareket eder, (karşısındakinin eğitim, soysal ve kültürel yanını dikkate alarak) cümleleri ona göre seçer dudaklarından dökmeden. Kimisi sanat düzeyinde icra eder politikasını, kimi de sallar başını, işini yapar gibi duruş sergiler, kimileri de işallahla, maşallahla işi götürür!

Hele hele konuşurken, birilerini ikna etmeye çalışırken, sarf ettiği cümlelerin içinde işallah-maşallah yoksa, vatandaş inanmıyor, güvenmiyor.  İşallah ve maşallah kelimeleri, ikna için yeterli sayılıyor, gösteriliyor olmalı ki, vatandaşın da bunu söyleyen karşısında ağzının suyu akıyor. İşallah ve maşallah kelimeleri konuşana itibar sağlıyor, güven veriyor. Ve sözüne güvenilir siyasetçi etiketine, ünvanına sahip oluyor bir anda. O iki kelimeyi teminat sayıyor!

*

Vatandaşa gelince…

Kendi nesnel yaşantısı ile ülkenin halini değerlendirmeye bayılır. Fakire göre ekonomi yaşanmazdır,  durumu iyi olan veya iyileşen ise gelecekten umutludur.

O yüzden siyasetçi, fakire hayal satar,  gariban da hayal dünyasında gezinir durur.

Umut fakirin ekmeği ya, yer yer durur!

İktidarlar, ‘bekle, durumun iyileşecek!’ diyerek kendisine tepki gösterecekleri yumuşatmaya çalışır, umut verir, hatta kandırır. Olumsuz olandan uzaklaştırır, hafızasından silmeye çalışır.

*

Muhalefete gelince…

“Bunlardan sana hayır gelmez, bunlardan sana mama çıkmaz, giderek durumun kötüleşecek, bak demedi deme! Bir an önce kurtulmalısın bunlardan. Beni seçersen, durumun çok daha iyi olacak!” martavalı ile atağa, karşı taarruza geçer ki, karşısındaki saf biri ise, tuzağa düşer, inanır, “Tamam lan, senleyim, senin yanındayım!” demek zorunda kalır.

Yok eğer uyanık, kül yutmayan biri ise; “Pışşık, sen bir gözlerimin içine bak hele, anan güzel mi?” der ve geri çekilir.

Siyasetçilerin yapay uykuya yatırdıkları en çok sevdikleridir. Bunu unutmayın! En çok sevdiklerini söylediklerine ihanet ederler, en çok onları kandırır, en çok onların duyguları, ümitleri ile oynarlar. Hamur gibi yoğururlar onları.

Çünkü, iktidarlar doluyu, muhalefet kesimi de boşu sever!

*

Geldik gazeteci cemaatine…

Kimse kusura bakmasın,  gazeteci kısmı ise arada kalandır. Köpüğü alan yani. Aslında gerçeği gösterenedir. O yüzden sevilmez gazeteci kısmı. Siz bakmayın siyasilerin “En büyük gazeteci sensin, bir tek seni okurum, ötekiler hikâye! Sen başkasın!” dediklerine de inanmayın.

Elinden gelse bir kaşık suda boğarlar seni.

Ha, nabza göre şerbet veriyorsan, istemediği haberleri sitene, gazetene koymuyorsan,  gittiği yerde reklâmını yapıp, “Vallahi onun üstüne adam tanımam, siyasetin kitabını yazmış adam!” diyorsan, eh sen iyi gazetecisin, sen büyük gazetecisin ki, lokmanın da büyüğü sana düşer her vakit!

Sütün kaymağı sana, yavan tarafı artık kime kısmetse…

*

Kimse kusura bakmasın, gazeteci sevilmez aslında. Zaten her zaman söylemezler, yazmazlar mı, güvenilmeyen üç meslek gurubu içinde üçüncü sırayı gazeteciler almıyor mu? Birinci sıra tabi ki siyasilerin. İkinciyi söyletmeyin bana, arkadaşlarım var içinde.

Yazarsın, haber edersin, “Seni dost biliyorduk!” derler. Sık sık muhatap olursunuz bu sözlere. Yeri geldiğinde mahkemelere verilen, hapislere atılandır gazeteci. Yeri geldiğinde de sırtı sıvazlanandır. Mümkünse kukla yapılmaya çalışandır. Dalkavuk ve yağcısı ise en çok sevilendir. Kayırılandır, korunandır.

İşi garanti olandır.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1527