GELİNİ GELİNİ, MARAŞ'IN GELİNİ...
Eşi de siyasetçiydi. Sonra meslektaşlardı, yani doktor. Kahramanmaraş'ta hep 'gelinimiz' diye anılıyordu. Bu ifadeyi birkaç kez ben de kullanmıştım. Milletvekili eşi, gelinimiz olmak nasıl bir duygu idi. Neler hissediyordu. Bu sorunun cevabını istedik, o da verdi; "Ailem Balkan kökenli, göçmen bir ailenin kızıyım. Annem İzmir'li, babam Denizli'den. Egeliyiz yani. Kahramanmaraş farklı kültürü olan bir şehir. Yiğitlerin harman olduğu bir şehir. Ancak Denizli ile Kahramanmaraş'ın çok benzeşik özellikleri var. Her ikisi de hem tarım, hem de sektörde çıtayı yükseltmiş iki şehir. Her iki kentin termal imkanları, kaynakları var. Kadim bir kültür şehri Denizli ve Kahramanmaraş. İnsanları farklı coğrafyada, bölgede olsa da, benzeyen tarafları çok. Akdeniz'in de özelliklerini taşıyorsunuz ki, Ege'ye çok uzak değil. Süzülmüş, gönül dostlarının yaşadığı bir şehir. 30 yıldır gelir giderim. Orada akrabalarımız var, gönül bağı olan dostlarımız var, kültürünü ve Kahramanmaraş'ı çok seviyor, sizlerin de gelini olmaktan gurur duyuyorum! Bizimkisi dilde kalan bir sevgi değil. Gönüllere nüfuz etmiş bir sevgi bizimkisi. Zaman içinde bu sevgi Maraş kamuoyuna da yayıldı, mutluyum."
YAKINDA MARAŞ'A GELECEK MİYDİ?
Ankara'ya giderken, dostlarım bu soruyu sormamı istemişti. İnsanlar merak ediyordu Sema Ramazanoğlu'nu. Ne de olsa bir kan ve gönül bağı vardı arada. Kadı ki Maraşlılara da sözü vardı bu meselede. Gerisini kendisinden dinleyelim; "Bakanlık sürecinden sonra, Denizli AK Parti teşkilatı ve milletvekillerimizle beraber, ki Maraş milletvekilleri de buradaydı, güzel bir devir-teslim töreni gerçekleştirdik. Akabinde Maraşlı dostlarımız, partililer, sanayici ve işadamları ziyaretimize geldiler, hayırlı olsun dileklerini ilettiler, yalnız bırakmadılar, destek oldular. Tabii bunun bir karşılığı olmalıydı, o da Maraş'a yapacağımız bir ziyaretle mümkün olacaktı. Bu meselede söz verdik çünkü. Burada, bakanlık içerisinde yapmamız gereken sorumluluklarımız, acil işlerimiz, meclisteki çalışmalar, bakanlara kurulu toplantıları, yani yoğunluktan dolayı bunu yapamadık ama, ilk fırsatta Maraş'a geleceğime söz veriyorum" diye konuştu.
SİYASET DE HAYAT GİBİ BİR PAYLAŞMA
Eşi de eski milletvekiliydi. Kendisine yardımcı oluyor, işlerini kolaylaştırma adına destek çıkıyor muydu? Ki siyaset öncesi süreçte her ikisi de tıp doktoru olarak hastalara şifa dağıtmışlardı. Beraber klinik işletmişlerdi, paylaşma konusunda alışık bir aile düzeni vardı. Devam etti; "15 yıldan beri siyasetin içindeyiz. Siyaset dahil, her alanda bugüne paylaşarak geldik. Ve o paylaşım devam ediyor." Tabi siyaset zaman isteyen meşakkatli bir meslek. Özel hayatınız kalmıyor. İnsan ailesine, çocuklarına zaman bile ayıramıyor. Hele bakanlıktan ve yoğunluktan sonra... Gece yarısına kadar çalıştıklarını, eve ancak gece 12'den sonra eve gittiklerini söylediklerinde, tezimiz doğrulanıyordu. Toplantılar, ziyaretler derken, gün içinde yoğunluk fazla. Akşam üzeri makama geldiğimizde, mümkün mertebe işleri toparlamaya çalışıyoruz. Aileme zaman ayırma konusunda ise, artık çocuklar büyüdü, genç oldular. Kendi kendilerine yetiyorlar yani. Onların da kendi alanları, yoğunlukları var. Üniversitelerde okusalar bile, iletişim araçları o kadara hızlı ki, dünya küçüldü, bedensel olarak görmesek de, elimizdeki şu akıllı alet sayesinde saniyede birbirimize ulaşabiliyoruz. Bu zamanda görmedim, duymadım diye bir bahanemiz kalmıyor."
Sohbet devam ederken, biz içerde bulunan işadamı, aynı zamanda da Tomurcuk İşitme Engelliler Derneği Başkanı Faruk Bilgili, Fettahlıoğulları Derneği Başkanı Ali Çakmak, bürokrat Mustafa Arguz ve TRT mensubu Fatih Çapar'ı tanıştırıyoruz. Karşılıklı tebrikler, başarı dilekleri... Röportaja kaldığımız yerden devam ediyoruz.
BAKAN OLARAK AİLEYE İLİŞKİN DÜŞÜNCESİ
Adı üstünde; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı... Aileyi önemsiyor muydu, Türkiye'de her gün aile içi, kadına veya erkeğe uygulanan şiddet çığ gibi artar, kadın cinayetleri, tacizleri buna paralel olarak yazılı ve görsel medyada yer bulurlarken, bir kadın bakan olarak ne düşünüyordu: "Aile bütünlüğünü önemsiyoruz. Tabi hayatın öncelikleri var. Önce burada yüklendiğimiz sorumluluğun hakkını vermek. Seçimden önce, sahada halka söz verdik yapacağımız işler konusunda! Hükümetimizin, başbakanımızın ve partimizin başarılı olması için mecliste de ve sorumluluklarımız varken, bir sonraki seçimde milletin karşısına çıktığımızda, 'evet söz vermiştik, yerine getirdik' diyebilmek için var gücümüzle çalışıyoruz."
Gazeteler ve televizyonlar her gün kadına şiddeti, kadın cinayetlerini sayfa sayfa verirlerken, Bakan Ramazanoğlu'nun kadına şiddet ve aile mefhumunun korunması konusunda söyleyecekleri bitmemişti; İşte o cümleleri; "Kadına şiddet problemin son noktası. Önce problemi iyi teşhis etmemiz için ailenin içine bakmamız lazım. Nasıl ve nereden başlıyor ailede problem, buna bakmak gerekiyor. Tespiti doğru yapamazsanız, problem şiddet olarak tezahür eder. Kadının dövülmesi, en sonunda öldürülmesi… Ama orası son nokta zaten. Sadece kadına değil, toplumsal şiddeti de göz ardı etmemek gerekiyor. Bir kere her türlü şiddeti sıfır tolerans diyoruz. Aile içinde kadına, yaşlıya, çocuğa, engellilere şiddet de unutulmamalı. Pasif şiddet de var, bir insanı yok sayarsınız, sözelle, onurunu parçalarsınız bu da şiddettir.”
AİLE ODAKLI ÇÖZÜM PROJELERİ
Bir düşüncesi vardı, bu da Türkiye’nin sosyal risk haritası idi. Her ildeki o sosyal problemlere göre reçeteleri olacaktı. Aile danışmanlarından söz etti, aile hekimliği gibi… Ciddi ve büyük bir proje olarak değerlendiriyordu sayın Ramazanoğlu. Birkaç pilot ilde başlamıştı uygulama. Devamını kendisinden dinleyelim; “Bu projeyi hem yaygınlaştıracak, hem de geliştireceğiz. Her 3 veya 5 bin aileye bir aile danışmanı tahsis edilecek. Bu bir klinik veya sosyal psikoloğu ile gerçekleşecek. Ailelerden sorumlu olacak, kapıyı çalacak, içeri girecek ve daha o ailede şiddet oluşmadan, yaşlı, çocuk, eğitim başarısızlığı veya ekonomik sorun mu var, bunları görüp, tespit edip rehberlik hizmeti verilecek. Konuşabilir bir eğitim verilmiş olacak.”
Bakan sayın Ramazanoğlu, donanımlı, bir anne, bir kadın olması hesabıyla da kadına şiddeti tasvip etmese de, önlemek, önüne geçmek için ciddi projeler peşinde iken, hızına yetişmek mümkün olmadı. Son cümle olarak röportajı bağlayacak olursak, özellikle kadına şiddete konusundaki ayağı yere basan projeleri, çıkacak olan Özgecen Yasası ile önüne geçilmiş olacak ki, kendisini çok zor ve sorumluluk gerektiren bir görev beklediğini hatırlatmak isteriz.
Son olarak, eşinin memleketi de olsa kendisinin de çok sevdiği Kahramanmaraşlılara selamı var.