Geçen hafta sonlarında, Şairler Tepe’sindeki siyasetçi-başkanlar ve medya buluşmasında, milletvekili Tuba Köksal bir ciddi meseleye, kanayan yaraya değindi, inceden inceden sosyal medya kullanıcılarına dokundu, özetle, ‘Omuzuna kamerayı, eline cep telefonunu alan bir video çekiyor, canı istediği gibi yorumluyor, yalan yanlış algılara davetiye çıkartılıyor!’ eleştirisinde bulundu.
Haklıydı milletvekili hanımefendi.
Sosyal medya tam bir itibar katili. Maymunlar cehennemi…
Artık çığırından çıkmış, şiraze kaybolmuş, edep, merhamet, vicdan yok olup gitmişken, arz talep meselesi olsa gerek vatandaş da en çok bu tür sansasyon haberlere, paylaşımlara itibar ediyordu. Günümüzde insanlar en çok haber kanallarını izlemek, doğru bilgiye erişmek ve doğru haberdar haberdar olmak yerine, sosyal medya denen lanet olası mecraları tercih ediyor, en çok zamanı da bu absürt, magazinsel, sansasyondan kalır yanı olmayan yalan, belden aşağı vurulmuş, özel yaşam katledilmiş haberleri okumaktan keyif alır hale geldi.
Toplumun geldiği ahlak seviyesine bakar mısınız?
*
Sosyal medya toplumu bilgilendirmeden, doğru haberi etik kurallar çerçevesinde topluma servis etmekten çok, insanların yaşamını alt üst etmekten, marka ve firmaları itibarsızlaştırmayı, bunu da çıkar amaçlı kullanmayı, insanların kazanımlarını farklı biçimde ve boyutta sorgulamayı, özel hayatlarını didikleyip aile facialarına sebebiyet vermeyi, en çok da asılsız, mesnetsiz paylaşımlarla toplum vicdanını yaralamayı marifet sayar hale geldi.
Çok kimse de bunu meslek edindi.
Özel haber yapmak, köşe yazıları ile toplumu aydınlatmak yerine, vur abalıya misali, marka ve firmaları da çokça yaralayıp, müşteri, toplum nezdinde itibar suikastına gitmeleri ne yazık ki çokça rağbet görüyor.
*
Biz şu markanın, bu firmanın avukatı, savunucusu değiliz. Biz bu kadim şehrin, düşman işgalinden kurtuluşumuzun 105. senesinde kendini kurtaran asil şehrin bir ferdi olarak, dünya markası bir dondurma sektörünün deposunda ‘imha edilecek’ uyarısı konulmuş atık bir pastanın fotoğrafı çekilir.
Atık, yenmeyecek, muhtemelen imha edilecek o fotoğrafı içerden birileri çekip dışarı mı servis etti, yoksa o kendini acar sosyal medyacı yerine koyan gizliden mutfağa, ya da depoya mı girdi bilinmiyor, bu fotoğrafı skandal olarak sayfasında paylaşmış.
*
Sütlü mamüllerin bir kullanma süresi vardır. Birkaç günlük. O birkaç gün içinde tüketilmez ise, satılmaz, kaldırılır, imha edilir. Zaten üzerinde ‘son kullanma tarihi’ yazar. Demek ki satılmamış, ya da hatalı üretim olmuştur bilinmez, son kullanma tarihi geçtiği için de olabilir atık ürünler bölümüne bırakılmış olabilir.
Sen git ya içerden birine çektir al (unutmayın ağacın kurdu kendi içinde olurmuş!) ya da nasıl olduysa, nasıl girdiyse mutfağa, depoya fotoğrafını çekip, skandal diye nitelendiriyor.
Ne geçti eline, boyun mu uzadı, enflasyon mu düştü, şehrin tüm sorunları mı çözüldü birden bire.
Tabi ki halkın sağlığı önemli. Gıda maddelerini alırken mutlaka son kullanma tarihlerine bakıyoruz. Elbette firmalar, özellikle hizmet sektörü insan sağlığını tehdit eden kullanma tarihi geçmiş ürünleri raflarından, vitrinlerinden çıkartmak zorundalar. Buna azami dikkat etmelidirler.
*
Ama arkadaşın niyeti üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olsa gerek, bir küçük pastanın fotoğrafını çekip, ya da çektirip olayı skandala yönlendirmekle büyük bir iş yaptığını zannediyor.
Ameller niyetlere göre değişirmiş. Dünyaya mal olmuş bir hizmet sektörünü, bir büyük markayı itibarsızlaştırmak kimseye bir şey kazandırmaz. Olan şehre olur.
Biz senelerdir şehrimizi tanıtamamaktan yakındık, bunun çabasını güttük, sıkıntısını yayşadık. Şehrimizi tanıtan, tanıtım elçisi haline gelen hizmet sektörünü yaralamak, şehre ihanetten başka bir şey değildir.
*
Arkadaşlar, beyler. Yapmayın. Şehrimize, marka ve firmalarımıza kötülük düşünmeyin! Belki bugün, belki yarın o marka ve firmaya gitmek zorunda kalabilirsiniz. Yüz yüze bakıyoruz, şu üç günlük dünyada birbirimizi yaralamaya, kırmaya, dökmeye, itibar suikastına yönelmeye değer mi?
Yüzyılın depreminde herkes acı yaşadı. Canları gitti, hatıraları, hayalleri gitti insanların. O soğukta, karda-kışta herkes gibi hizmet sektörünün mimarları da enkazdan insan kurtardı. Kimse kimsenin ne çektiğini, neler yaşadığını bilemez. Hani atalarımız, ‘Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz!’ demişti ya, o hesap işte!
Dedim ya, niyet farklı olunca, niyet ‘ne kadar çarparsam o kâr!’ olunca, niyet kendini tatmin etmek olunca, niyet kafayı takıp bir büyük müesseseyi müşteri, toplum nezdinde, vicdanında küçük düşürmek olunca, ne yazık ki bu tiplerin sayısı artıyor. Ve bunlara da gazeteci deniliyor.
Belki yanımızda, belki içimizdeler. Kim bilir?