Sonunda bir sabah kediyi arabasına attığı gibi, evlerinin 20 kilometre ötesinde bir sokağa götürmüş, orada bırakıp işine gitmiş.
Aynı akşam işten eve gelmiş, bir de bakmış kedi, evin bahçesinde karısıyla oynuyor. Kadın neşe içinde. "Ayy bütün gün onu aradım" demiş, "Ama bir de baktım, gelivermiş eve. Evin yolunu nasıl bulmuş benim akıllı kedim" diye hayret etmiş.
Çok bozulmuş adam. Ama belli de etmemiş. Ertesi sabah yine kediyi arabasına atmış, bu sefer evinden 40 kilometre uzağa, yine bir sokağa bırakmış, yine işine gitmiş. Akşam işten eve gelmiş, bir de ne görsün, kedi salonda yine karısıyla yerlerde yuvarlanıyor.
Ertesi gün adam kediyi 60 kilometre öteye bırakmış, akşam gelmiş, yine kedi evde. sonraki gün 70 kilometre ileriye bırakmış, kedi yine evde. Bu kez, bir gün sonra bu kez yine kediyi arabaya attığı gibi 90 kilometre öteye terk etmiş, oradan köprü yoluna girmiş, ilk çıkıştan sağa dönmüş, oradan tekrar sağa dönmüş, gitmiş gitmiş, bir 20 kilometre daha uzağa sürmüş arabayı, sola dönmüş, biraz daha gitmiş ve kediyi orada atmış dışarı.
Saatler sonra evin telefonu çalmış, adam karısını arıyor. "Hayatım kedi orada mı?"
"Evet, neden sordun?"
Adam bitkin bir halde; "Çağır şu şerefsizi telefona, kayboldum da..." demiş.
*
NOT: Bu fıkra, kendi doğup büyüdüğü topraklardan habersiz, kendi memleketinin sorunlarından bihaber, kendi memleketinin sokağını, caddesini, gediğini dahi bilmekten aciz hale gelen, kendi memleketinde kaybolan siyasetçilere armağan olsun!