banner1550

Vatanıma, milletime, bayrağıma, topraklarıma, şehrime ihanet etmedikten sonra, eleştirirken hakaret yerine uyarılarda bulunmak varken susmak niye! Ve niye suç osun, niye günah olsun!

Susana, konuşmayana dilsiz şeytan diyorlar.

Yazmayana, eleştirmeyene de korkak, ödlek, kiralık, satılık adını koyuyorlar.

Merhum Mehmet Akif’in dediği gibi; gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövmek bize göre değil. Ne meşrebimize, ne inancımıza, ne geleneğimize, ne de gazetecilik ahlakımıza sığar! 

Susmaz isem, şehrin gerçeklerine sesimi çıkartmazsam, yazarsam, eleştirirsem, büyük harflerle konuşursam ‘sana soruşturma açarlar, başın belaya girer! Bak, belediyelerden, kurumlardan ilan-reklam da alamazsın. Çok ileri gitme, içeri atarlar, çürürsün, orada geberir gidersin!’ diyorlar.

Aldırmıyorum. Doğru bir tane, tek. Haddini bilirsen, eleştiri hakkını hakarete tahvil etmez isen, şehrin âli çıkarlarını korur, devletini, milletini, insanını seversen, demirden korksak trene binmezdik misali, dosttan ne gelirse kerem o.

*

AK Partiye o vermek zorunda değilim. Değilim derken, fakat, ama, lakin her fırsatta Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı sevdiğimi itiraf ediyor, ‘Allah onu başımızdan eksik etmesin!’ duamı esirgemiyorum. Yine diyorum, aha yine yazıyorum. Üzerine basa basa da yineliyorum, ‘AK Partili değilim!’ Sapına kadar milliyetçi, şehrini seven, muhafazakâr, Türkçesi Ülkücü adamım. Kimse de abdestimden şüphe etmesin!

Bir partinin mensubu, sempatizanı, fanatiği olup olmamak ayrı mesele. Partili olmak ile militan olmak arasındaki gidip gelmeleri de çok yaşadık, çok gördük senelerce. Bir partiden olurum veya olmam. Bu benim tercihim, benim tasarrufum. Kimseye müdahale ettirmem, bu meselede kimsenin aklına, önerisine, ricasına kapım kapalı.

Benim aklım bana yetiyor çok şükür!

*

Bu şehirde eksik giden ne varsa yazmak boynumun borcu. Yanlış insanların yanlış icraatları beni değil, bu şehirde yaşayan herkesi ilgilendirir.

TOKİ, Emlak Konut ve EPP gibi devlet destekli veya özel dev şirketler şu an şehrimizde, bu kadim kenti ayağa kaldırmak için çalışmalarını sürdürürken, Trabzon Bulvarında bir umumi tuvaletin eksik olduğunu, engelli, yaşlı, çocuklu kadınların temel ihtiyaçlarını giderme noktasında bir umum WC’yi nasıl unutabileceklerini hatırlatsam, suç mu?

Aksu’ya giderken veya Erkenez’de, suların rengine bir bakın! Beyazdan başka her renk var. Kirli sular. Fabrikaların, boyahanelerin kimyasal atıkları dolu. Resmen zehir akıyor barajlara ve canlı hayat yok oluyor. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne soruyoruz buradan, ‘Arkadaş ne yapıyorsun! Yaptırımın var mı, sırf ceza le olacak şeyler mi bunlar?’

İşletmeler sularımıza, barajlarımıza kimyasal ve zehirli atıkları göndermekten vazgeçmeli. Arıtmalarını maliyetli olsa da devreye sokmalı, Zehir soluyoruz, ölüyoruz, barajlardaki balıkları yemeye korkuyoruz! 

Bunun yanında, hayvan kesim işletmeleri de kanlı ve canlı hayvan atıklarını baraja gönderiyor, bu kesimhanelere ceza mı yazılıyor sanki de, kasap sucuğu (bizde ona irişkid derler) diye yutturulan sucukların içinde at-eşek veya domuz eti var mı diye sorsam, uyarırsam, eleştirirsem, dikkat çekersem, toplum sağlığını hiçe sayanları deşifre edersem, bunun neresi suç, neresi cezalık?

*

Havaalanına ILC cihazı takıldı dediler. En azından biz öyle biliyoruz. Buna rağmen her nedense uçaklar yine komşu ile iniyor. Yaklaşıyor piste, teker piste ha değdi ha değecek, sonra ne oluyorsa uçak havalanıp soluğu Gaziantep’te alıyor.

Bu işte bir terslik, bir sakatlık var ama ya siyasiler, bizi yönetenler bizi kandırıyor, ya da biz söylenen, yazılanı okuma, dinleme, idrak yoksunuyuz.

Yazınca, dile getirince kabahat mı işlemiş oldum yoksa!

*

Bazı belediye başkanları daha kış uykusundan uyanamamış gibi, lay-lom devrindeler. Kış kapıdan çıktı çıkıyor. Unutmayın beyler, Osmanlı’da Lale Devri 11.Ahmet dönemindeydi ve 12 sene sürdü. Siz seçileli neredeyse 12 ayı dolduracak, yani seneyi devireceksiniz, yok şu mahallede çay içtik, yok vatandaşımızın dertlerin dinledik, yok çat kapı bir eve girip bir ihtiyacının olup olmadığını sorduk, yok şu parkı açtık, yok şu mahallenin kaldırımlarını yineledik, yok esnafımızla muhabbet ettik, yok gazetecilerimizi-gazilerimize ziyarette bulunduk falan fıstık.

Şehrin ihya ve imarı lafı kolay geliyor. Konuşurken de, yazarken de… İcraata gelirken işte orada zorlanıyorsunuz! Bakın, bizde; ‘12 Şubat Çete Bayramından sonra Maraş’ın yazı gelir!’ diye bir tabir vardır, kış terk edip gidecek, siz daha kış uykusunda olsanız da, bu şehrin insanları hizmet bekliyor.

‘Kımıldayın, güven sorunu yaşamayın, size oy verenlerin, inananların yaşamını kolaylaştırın, ayağınız yere değsin, bulutların üzerinde yürümek size bir şey kazandırmaz, gerçeklerle, şehirle, insanlarıyla yüzleşin!’ desem, suç mu işlemiş olurum, günaha mı girerim!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol