Yeni dikilmiş fidandan meyve beklemek! Temmuz sıcağında kar beklemek, güneşli havada yağmura hasret çekmek, hamile kaldıktan sonra 3 ay içinde bebek yolu gözlemek gibidir, farkı yok.
Alacağınızı zannettiğiniz birinden borç beklemek, kavuşamayacağınız sevgilinin yoluna hasret şarkıları bestelemek, zamanında kalkacağını istediğiniz uçağı beklemek, evet hiç farkı yok.
Gül bile vaktinde açıyorken, aksini düşünür, iddia edersen, akıl tutulması sebebiyle kendinizi Bakırköy tımarhanesinde bulursunuz.
Tamirhane değil, kendinizi tımarhanede bulur, yani akıl hastası, ruh hastası olursunuz.
Sahi, tamirhane ile tımarhane arasında ne fark var sizce! İkisi de bizim için. Biri canlıyı, diğeri cansız, ruhsuz bedenleri iyileştiriyor.
Peki bizde tımarhanelik adam var mı diye soracak olsam, (hoş sorduğunuz yok ya, benim ki de boşboğazlık işte) cevabınız ne olur?
Varsa aklınıza gelen, gazeteci olmuş, iş adamı olmuş, siyasetçi olmuş, yerel yönetici olmuş, esnaf olmuş vs.. Kim, kimlerse eğer bir gözünüzün önüne getirin şöyle!
*
Tımarhane dediysem deliler hastanesi yani. Eskiden bir Elazığ’da vardı, bir de İstanbul Bakırköy’de. Şimdi ülkemin her yanında yaygınlaşınca hastanesine de gerek kalmadı. Kendi içimizde bu delileri, akıldan perişanları akıllandırıyor muyuz, başarabiliyor muyuz bunu, emin değilim de, maşallahı var Maraş’ta sayısı az değilmiş.
Anket yaptırmadım, sayıma hiç gitmedim, gördüklerimden, bildiklerimden biliyorum aramızda dolaşanların çoğunun akıldan perişan olduğunu görüyorum.
Yukarıda da söyledim; aklını kiraya vermiş işadamı, gazeteci, muhtar, belediye başkanı, depremden sonra vicdanı elinin tersi ile kenara itmiş, Allah korkusunu yitirmiş, kümesi, ahırı bile 10 bin liradan başlayan fiyatlarla milleti delirten ev sahipleri, bir üzerine bin koyarak vatandaşı kazıklayan esnafı, zıvanadan çıkan, edep ahlak yoksunu kızlı erkekli gençler, tik tok hastası çılgın çocuklar, aldatmalar, yıkılan yuvalar, çok kazandığı halde vergi vermeyenler, buna rağmen açım, ekmek alacak param yok diyebilecek kadar yüzsüzleşen sahtekarlar, alçaklar, vatan hainleri dolaşıyor aramızda.
Bunları tımarhane de kabul etmez. Hangi birini koyacaksın içeri. Yer de yok zaten.
*
Arabanız arızalandı, tamirhaneye götürürsünüz, üç-beş kuruş verir, arızası giderilir. Lastik de değişir, kaporta da düzelir, biner gidersiniz.
Evinizin bakıma ihtiyacı var, dam akar, çatı akar, elektrikte kaçak vardır, musluklar bozulmuştur, beyaz eşya, elektronik aletler her neyse, boya, çatlak-patlak tamiri gibi şeylerin telafisi de mümkün.
Yeter ki sen paradan haber ver!
*
Piyasa… Berbat ötesi. Hiçbir şeye güç yetmez, file dolmaz oldu. mutfaklar yangın yeri iken, her şeyi gülük gülistanlık gösterme gayretlerini kimse yemiyor artık! Ne enflasyon yüzde 80’lerden aşağı düşüyor, ne de Ajda Pekkan’ın yaşı.
Şu enflasyonist ortamda, paranın pul olduğu zamanda, işletmelerin çalıştıracak adam bulamadığı piyasa ortamında, güvenin, inancın tükendiği çağımızda, insanın kıymetinin kalmadığı dönemde, ehliyetsiz ve liyakatsiz insanların milletvekili, başkan seçildiği…
Eline cep telefonu, omuzuna koyduğu dandik kamera ile ona buna çemkirenlerin gazeteciyim diye geçindiği…
Geçimin zor, aile içi kavgaların, boşanmaların gırla gittiği, gayrimeşru hayatın normalleştiği…
Kadın cinayetlerinin dur durak bilmediği yaşamda, çocuk istismarlarının eksilmeyip aksine günah gibi çoğaldığı günümüzde kafayı yemiş milleti nereye sığdıracaksınız.
*
Bir de sağlık sektörüne ciddi katkı sağlayacak olup, yakında hizmete girecek, büyük bir açığı kapatacak olan devasa hastaneye kafayı takanlar var ki, onları Bakırköy de ıslah edemez!