banner1524
 Hergün bir yerden şehit haberleri geliyor, yüreğimizi dağlıyor. Hain ve alçak terör örgütü PKK, polis asker demiyor, zaman zamana sivil vatandaşlara bile saldırıyor, anaların ağlaması son bulmuyor.

Ve Türkiye 1 Kasım’da seçime gidecek. Gelen cenaze tabutları, şehitlerin yanında dul kalan kadınlar, yetim ve öksüz kalan çocuklar, ocaklara ateş düşerken, özellikle doğu ve güneydoğuda can güvenliği sıfıra indi. Allah belalarını versin. Teröre arka çıkan her kim varsa, Rabbim onları da cehennem ateşinde yaksın!

Ama devlet güçlüdür, bu terör bitecek. Devlet kararlı, inançlı.

Lakin, her şeye rağmen hayat devam ediyor.

*

Belki yazı okuyacak kadar moraliniz kalmadı. Dedim ya, hayat devam ediyor. Biraz eskiye gidelim, nostalji takılalım istedim.

Şimdi çelik kapı taktırıyoruz üstüne üstlük. Çocuklar, yoksullar, mağdur ve mazlumlar kapımızı çalmasın diye. Yıllarımızı, geleceğimizi ve umudumuzu çalanlar makbul, işini bilmeyenler, dürüst insanlar enayi yerine kondu.

Evet, o siyah-beyaz senelerde kapılarımızın anahtarı bile yoktu. Çoğu evlerin kapısı sırımla örtülüydü. Ne yale bilirdik, ne vale… Çelik kapılarla sözüm ona kendimizi, malımızı ve canımızı koruma altına aldık. Dostlukları, yardımlaşmaları, ikramları kapının dışında bırakarak, içeri almayarak…

Şimdi sanat ucuzladı, medya halktan yana değil, siyasetçi ya da yerel yönetici desen, mal beyanında bulunduğunda, yazdığı rakam dudak uçuklattırıyor. ‘Nereden buldu?’ diyen yok. Dünya işte, gariban bir şey alsa, ‘nereden buldun’ diye sorarlar da, zengin alsa, ‘hayırlı olsun, yakışmış’ deriz sırıta sırıta…

Nasıl bir dünya ki, insanlar birbirine saldırmak için fırsat kolluyor. Doların, eoru’nun yükselmesine yaygara koparmak, insanlığın alçalmasını işaret etmekten daha değerli hale geldi günümüzde. Dolar yükseliyor, milli ve manevi değerler ucuzluyor, var mı böyle bir mantık?

*

Gaz lambalı evlerde büyüdük,  ne buzdolabı bilirdik, ne çamaşır-bulaşık makinası. Siyah beyaza televizyonumuz bile yoktu. Ama Yıldız, Şan, Ceylan, Bingöl, Çiçek sinemalarımızda oynanan siyah-beyaz filmler gişe rekorları kırardı. Hele o gece sinemaları…

Açık havada, yazlık sinemalar… Ne kadar keyifliydi o seneler.

Güçlüydük. Maddi durumumuz zayıf olsa da maneviyatımız zengindi. Küf kokan evlerimizden huzur fışkırırdı dışarı. Komşuları tanırdık, bilirdik. Sevgi ve saygımız vardı birbirimize.

Şimdi silah, para ve siyaset her şeyin üzerine çıktı. 

Öğretmenimiz bir sille vurduğu zaman yanağımıza, babamıza söylemeye utanır, korkardık. Şimdiki veletler, bırakın silleyi, fiske değdirse öğrenciye, babası soluğu ya partide, ya öğretmenin karşısında buluyor kendini. 

*

Düsturumuz, ilkemiz şu olmalı bana göre; “Gelecekteki tehlikeyi işaret ederken, geçmişin güzelliklerini hem hatırla, hem de hatırlat!”

İşte o zaman ve o yüzden küf kokan adaların radyolarını, bugünlerin teknolojisine, siyah-beyaz senelerin köprü altında yatan adamlarını, bugünün televizyon yıldızlarına, zenginlerine, üniversite rektörlerine ve gazetecilerine değişmem.

Vallahi de değişmem, billahi de…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1527