Biz fikirlerin tartışılmasından hoşlanmıyoruz. Oysa gerçeklerin, fikir ve hakikatlerin çarpışmasından, tartışılmasından kaynaklandığı bilgisi doğrudur.
Ama bakıyorum, bırakın tartışmayı, bırakın istişareyi, bırakın diyaloğu, yan yana, karşı karşıya gelmekten bile imtina eden, kaçan siyasetçiler, başkanlar, kamuoyunda ne kadar karşılık buluyorlar, biliyor musunuz?
Toplumdan uzaklaşmak siyaset oldu.
Basına kapıları kapatmanın adı siyaset konuldu.
Muhtarlara, akademik camiaya, iş dünyası ile kurum arasına duvar örmeye de siyaset diyorlar.
Mesafe diyorlar. Pandemi ile olan mücadelede mesafeye tamam da, insani ve toplumsal ilişkilerde mesafe neyin nesi?
Gönderileceksin, seçileceksin, isminin başına şaşalı ünvanları ekleyeceksin, ama toplum ile arana duvar öreceksin.
Azizim… Almanya’da duvarlar yıkıldı. Rusya’da hakeza.
Ama siz, bir metre kalınlığındaki duvarın kalınlığını 3 metreye çıkartmak için özel çaba gösteriyorsunuz. Akıldaneleriniz de bu niyetinize, eyleminize, davranışınıza çanak tutunca, sizi pohpohlayınca, zaten yanınızda kimse de kalmadı, getirdikleriniz de sizi terk ettiler ise, yalnızları oynuyorsunuz demektir.
Bunun adı itibarlı yalnızlık ise, olmaz olsun!
*
Bizim istediğimiz ne?
Biraz hoşgörü…
Sırıtma desem yanlış olur, biraz tebessüm, biraz dokunuş, biraz anlayış, biraz sakinlik, biraz saygı, (o kadar zor olmasa gerek) çokça da hoşgörü, hoşgörü, hoşgörü…
Tamam, muhalefeti sevmiyorsunuz. Ama sizi kim seviyor, hiç oturup düşündünüz mü? İnsanlar sizden neden nefret ediyorlar, gördüklerinde sahte gülücüklerle merhaba diyorlar, neden arakanızdan kırk tane laf saydırıyorlar, başınızı iki elinizin arasına alıp düşündünüz mü?
Herkes size yağ çekmeye, yalakalık yapmaya mecbur değil. Bizim insanımızın bir ilkesi var, eğriye eğri, doğruya doğru der. Siz ne doğrudan, ne güzelden, ne güzellikten, ne tatlı dilden anlıyorsunuz.
Anlama, idrak etme yeteneğiniz mi eksildi, bilmiyorum.
*
Sen muhalefeti sevme!
Ben muhalif adamı severim. Herkes her şeye inanmak, güvenmek ve herkesi sevmek zorunda değil. Herkesin, sizin gönül verdiğiniz takıma, herkesin oy verdiği partisine saygı duyarım. Sen de duy!
Ben sıkı Fenerbahçeliyim, lakin Avrupa maçlarında milli takımı tutar gibi liglerde mücadele veren bütün takımları desteklerim.
Netice itibariyle Türkiye’nin onuru var öncelikte.
Muhalif düşünen olacak.
Muhalif yazan çıkacak.
Muhalefet eden bulunacak. Aykırı düşünenler de olmalı. Hep ben ne dersem o doğru, ben ne yazarsam herkes ona inanmak, biat etmek zorunda anlayışı yok bizde.
*
Bu şehirde onlarca gazeteci var. Hepsini sevmeye bilirsiniz. Ama mesleğine, şahsiyetine (ki sıkıntı yoksa) saygı duymak herkesin boynunun borcu iken, muhalefetin dile getirdiklerini de iktidarın, iktidarı temsil eden belediye başkanlarının, milletvekillerinin, belediye meclis üyelerinin ve parti teşkilatlarının dikkate alması, kentin ve insanların çıkarına olduğundan, şayet bu önerileri iktidar yerine getirirse, seçmeni karşısında puan kazanır, itibarı artar, hem de vatandaşın yaşamı kolaylaşır.
İktidarı ile muhalefeti ile bu şehir, bu şehri yönetenler bizim insanlarımız.
Bizi yönetenlere, siyasilere, bürokratlara şunu diyorum son olarak; ‘Hoşunuza gidecek, gururunuzu okşayacak, sizi pohpohlayacak gazetecilerin, insanların iltifatlarına ve yazılarına, haberlerine karşı mesafeli durursanız, siz de kazanırsınız, şehrimiz de, bizler de…’
Ne diyor sayın Cumhurbaşkanı, “Hep birlikte…”
Unutma, aklından çıkartma!