banner1507

Sözünü ettiğim futbol topu değil, basketbol ve voleybol topu değil, ramazan topu deseniz, eh işte derim. Bizim de kalemizde bulunan, bildiğiniz top işte. Hani her ramazan ayında iftarı duyurmak için patlatılır ya, o işte…

Türkiye Büyükler Serbest Güreş Şampiyonasını izlemek için, kıymetli başkanımız, şehrimizin ve ülkemizin gururu Türkiye Güreş Federasyonu Başkanı sayın Dr. Şeref Eroğlu’nun daveti üzerine gittiğim Konya’da, önemli mekânları gezme imkanı da buldum.

16 ülke bayrağının temsil edildiği müzenin girişinde, sağlı sollu duran 2 adet topu görünce, aklıma muziplik geldi, poz verip sosyal medyada paylaştım, elimi de top ateşinin çıktığı büyük namlunun ucuna denk getirerek; ‘Bilin bakalım topun ağzında kim, kimler var!’ dedim.

Soru, bir üniversite sınav sorusu değildi tabi ve tamamen siyaset içeriyor, kokuyordu.

Mesele mahalli seçimler…

*

Yerel yönetimlerin kaderi, şehrin geleceği için hangi partiden olursa olsun, insanlar kendilerini yönetecek, insanların yaşamını kolaylaştıracak adaya oy verecekler. Partilerin liderlerine değil.

Seçici olmak zorundalar. Ehliyet ve liyakate dikkat etmek mecburiyetindeler. Sonradan nedamet gösterip (pişmanlık) beddua edercesine, ‘Elim kırılsaydı da oy vermeseydim!’ demek durumuna düşmemek için, kavun alırken dibini kokladığınız gibi, karpuz alırken tak tak vurduğunuz gibi, domates alırken ezik ve çürüğüne dikkat ettiğiniz gibi, sizi yönetecek belediye başkanını seçerken de özen göstermek zorundasınız.

Çünkü son pişmanlık fayda getirmiyor. Ta ki rövanşı için 5 sene beklemek zorunluluğu varken hele hele…

*

Sakın bana; ‘Memlekette top var mı?’ diye sormayın, fena incitirim! Kale’ye hiç çıkmadınız mı, fotoğraf çektirmediniz mi önüne durup, Ramazan’da iftarınızı açmak için sesini de mi duymadınız?

O top işte söz konusu olan!

Ne diyordu sayın Cumhurbaşkanımız, ‘Halkta karşılığı olmayanlara bay bay!’

Hani CHP eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na da demişti ya, hatırlayın, o da olağan kongrede gitmiş, yerini Ecz. Özgür Özel’e bırakmıştı.

Şimdi bay bay deme sırası bize, halka, seçmene, yani patrona geldi. Çalışmayanlara, çalıp çırpanlara, millete tepeden bakanlara, özgül ağırlığı olmayanlara, ruhsuz ve çapsızlara, sırf koltuğunu korumak için çalışıyormuş gibi yapanlara siz, biz de diyeceğiz ‘bay bay!’

Güle güle… Ne diyordu Ümit Yaşar Oğuzcan şiirinde,

Gül biraz, şu gökkubbe kahkahanı işitsin,

Bunca keder, bunca elem, gözyaşı dinsin!

Gidenin ardından ağlamaya değmez hayat

Gelecekleri bekle, gidecek varsın gitsin!

*

Gidene bay bay, gelene hay hay! Eee, ne yapacaksın sistem böyle! Diyeceğiz biz de; ‘kral öldü, aşasın yeni kral’ Eskiyen, çürüyen, son kullanma tarihi geçen, kokan, oturduğu koltuğu kirleten, koltuğa yapışan, koltuk müptelaları çekip gidecek makamdan.

Ya da doyumsuzlar, bir daha bir daha diye ısrar ve inat edenler, göbeğini kaşıya kaşıya sabahtan akşama gelen-gidenlerle fotoğraf çektirenler, daha önce oturdukları koltukların lezzeti damağında kalanlar yine koltuk seviciliğine soyunsalar bile, bu millet bu ayvayı yemeyecek bir daha.

Hele hele dışarıdan gelip, yırtık milli piyangodan çıkar gibi çıkanlar, gökten zembille ineceği sanılanlar, uzak dursunlar bu şehirden.

Eeeee!

O kadar yazdık da, yazının sonunu nasıl bağlayacağız? Kimler gelecek, kimler kalacak?

Şapur şapur yüz ve el etek öpenler gidecek. Vizyonu olan, şehre katma değer katabilecek, insanların yaşamını kolaylaştıracak kimseler gelecek.

Görmedim, duymadım, haberim yok diyenler gidecek, aksine halkla iç içe, gönüllere dokunan, bina kadar gönüller inşa edebilecek, cesur yürekler gelecek. 

Daha seçime 4 ay gibi zaman varken, depremi bile ranta çevirme hastaları gidecek, şehri ve ilçeleri yeniden ihya ve inşa edecek vizyoner, eğitimli, liyakatli insanlar koltuğa gelip oturacak!

Torun torba sevme zamanını çoktan geçirmiş, buna rağmen ‘bir 5 sene daha’ diyenler veya Şanlıurfa kebabını bile yiyemeden, yese bile parasını ödeyemeyenler kenara alınacak, ikinci emeklilikleri hatırlatılacak, teşkilata-şehre emeği sinmiş, alın teri dökmüş, genç, şehir için heyecan duyan zıpkın gibi delikanlılar gelecek.

Çalışmadığı, üretmediği, koşmadığı halde ‘yoruldum’ ayaklarına yatanlar gidecek, genç, ‘enerji, bu nasıl sinerji’ diyebilecek cesur yürekler, insanlara, seçmene güven verebilecek düzgün adamlar, yani biganelerle ünsiyet etmeyecek adam gibi adamlar gelecek.

*

Hak edenler, kalmayı gerektirenler, pandemiden sonra ekonomik krizle (Devraldıkları kurumdaki enkazı kaldırma…) boğuşup, depremin yaraları ile insanlara umut verenler, şehri toparlamaya çalışanlar, her şeye rağmen çalışanlar, hizmet üretenler tabi kalacak yerinde.

Kalmalılar da… Hayret bir şeysiniz yani. Kıymetli bir meslektaşımın dediği gibi, sizi de anlamakta zorluk çekiyorum valla!

Hadi şimdi ben size soruyorum, ‘Topun ağzında kim, kimler var?’

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol