Geçen hafta sonunda çıkan, ‘Habar anlamaza odunu yüklemişler, ‘bu lakırdı nerden geliii’ başlıklı yazım tam da Andırın Belediye Başkanı Sinan Gökşen için söylenmiş sanki.

İlçeye bir gittim, bir dokundum bin ah işittim. Ayrıca kendimden biliyorum, seçim döneminde oturup sohbet ettiğim, çayını içtiğim, yazılar döşendiğim Sinan Gökşen gitmiş, yerine kabadayı tutum ve davranışları kadar, halkın derdiyle dertlenmeyen, neredeyse insanları kapısından kovan, ‘ben şahsa  hizmet etmem!’ diyerek vatandaşın ihtiyacı olan bir kamyon kumu dahi vermekten imtina eden Sinan Gökşen, gelip koltuğa oturmuş ve adına da ‘başkan’ dedirtmiş.

Tepki üstüne tepki topluyor.

Daha ileri gidersek, nefret ediyor insanlar.

Seçtiklerine seçeceklerine, oy verdiklerine bin pişmanlar.

*

Ulusal gazete almak için esnafa soruyorum, Kaymakamlık karşısındaki bir kırtasiyeciyi işaret ediyorlar.

Gittim, daha elimi uzatmadan, gazetemi almadan baktım, Sözcü Gazetesi büyük bir tomar, iktidarı destekleyen diğer gazeteler ya 3, ya 4 tane duruyor tezgâhın üzerinde.

Birisi geliyor, Sözcü alıyor. Zarf atmak, dokundurmak ve konuşturmak için soruyorum, niye Sözcü diye. Muhtar olduğunu söylüyor, “Bu adam bizi Sözcü’ye abone yaptı. İktidar iken muhalif etti bizi bize. Telefonlarımıza bakmıyor, randevu istiyoruz vermiyor, bir kamyon kum istiyoruz, yok diyor, ‘şahsa hizmet için seçilmedim!’ şeklinde dayıca cevaplar yetiştiriyor.”

Bu gazete olayı, bu tepki, aslında bir belge. İsteyen gidip yaşayabilir.

*

Bu manzara, bu tablo bile aslında çok şey anlatıyor. Günlük bir gazetenin satış oranı her şeyi açık ediyor.

Belge gibi…

Ona soruyorum, ‘Elim kırılsaydı da bu adama (dikkat edin kimse başkan demiyor!) oy vermeseydim. Pişmanım ama yapacak bir şey yok. Zaten bu ilk ve son dönemi. Bir daha bu koltuğu zor görür bu gidişle.’ Tokat gibi, şamar gibi cevap.

Ötekine soruyorum, daha farklı cevap veriyor, ‘Bu adama oy verdik, keşke vermeseydim. Nereden bileceksin, memleketin adamı dedik, esnaf dedik, halden anlar dedik. Yanılmışız!’

Başkasına soruyorum, ‘Keşke Yeniden Refah adayına oy verseydim. İtten kötü pişmanım. Derdimizle dertlenmiyor, bizi adeta makamından kovar gibi hareket ediyor. Ama mahkeme kadıya mülk değil, 5 sene çabuk gelir geçer!’ diyorlar.

Berikine soruyorum, memnunlar mı şeklinde, el cevap; ‘Ne, memnun olmak da nereden çıktı. Şikâyetçiyiz. Ehliyetsiz ve liyakatsiz adamları getirip bize başkan diye dayattılar!’

İlçenin tek parkında otururken, yaşı 65’in üzerinde olduğum bir vatandaşa açıyorum lafı. Zarf atarak, ‘Başkan maşallah iyi çalışıyor, halk memnun!’ deyince vatandaş beni tersler gibi, sanki borç para istemişim gibi suratını asıyor, nefret dolu bakışlarını fırlatarak, ‘Kendi halkına tepeden bakan, onları hor gören bir yapısı var. Bu hastalığı kimden kaptıysa, bir aşı yaptırsa iyi olur!’ diyerek kinayeli laf sokuşturuyor.

*

Tanıdıklarla konuşuyorum, biraz temkinli, biraz tedirgin olsalar da cümlelerine dikkat ederek, ‘Mehmet abi, çalışanlar da yaka silkiyor. Bakma sen, millet açık ve net değil. Korkuyorlar çokça da. Burası küçük bir yer. Herkes birbirini tanır. Şurada nefes alsanız, kokusu belediyede hissediliyor.

Biraz daha yaklaşımcı, paylaşımcı, insanlara dokunan zihniyeti kendine şiar edinerek gülümseyebilse, insanlara sırtını döneceğine, sırtını sıvazlasa, imkanları dahilinde talep ve ihtiyaçları karşılasa iyi olur!’ temenni dolu  yaklaşımı sergilerken, bardağın dolu tarafını değil, boş tarafını tarif edenlerin sayısının oldukça fazlalığı dikkatlerden kaçmıyor.

Andırın’lı milletvekilimiz sayın Prof. Dr. Mehmet Şahin’i arayıp, durumun vahametini anlatıyorum. ‘Merak etme sen abi, uyarırım!’ demekle yetiniyor, Büyükşehir Belediye Başkanı, memleketin ve geleceğin teminatı, sigortası, şehrimin olmazsa olmazı sayın Fırat Görgel ise anlattıklarıma inanamaz tavırları içinde, hayret ediyor. ‘Gereken uyarıyı yaparım, merak etme sen!’ diye teselli veriyor.

*

Evet, Sinan Gökşen! Başkan demeye dilim varmıyor, kaç kez aradığımda, keşke bir defa olsun dönüp, yalan da olsa; ‘işim vardı, telefonum sessizdeydi, aramışın ama duymamışım, abi yemekteydim, kalabalıktık, bakamadım!’ gibi masum mazeretlere, yalanlara sarılsaydın da, ben de inanmış görünseydim.

Onu bile yapamadın!

Senden Andırın’ın tapusunu istemeye gelmedim. İlan için, reklam için, fatura kesmek için de gelmedim. Aracımın yakıta ihtiyacı var da demedim. Bir çayını-kahveci içecek, varsa yaptıklarını, yapacaklarını yazacak, haber yapacaktım.

Hepsi buydu. Ama sen kaçak güreştin. Tasarruf tedbirleri adı altında bir çayı, kahveyi bile esirgedin. Sadece bana değil, herkese aynı tutum içinde olman daha acı ve hayret verici. Hatta utanç verici.

Çünkü sen sadece sana oy verenlerin değil, vermeyenlerin de başkanısın.

*

O sığındığın, çok sevdiğin tasarruf tedbirlerine sımsıkı sarılmana bak sen!

Ben de, tasarruf tedbirleri kapsamında telefon rehberinden adını sildim, bir kişi ha fazla, ha eksik, fark etmiyor nasıl olsa!

Keşke koltuğa oturmadan abilerinden, büyüklerinden başkanlık dersi alsaydın, empati yapmayı öğrenir, davranış bozukluğu sergilemezdin!

Ha, bu arada yazımdan ötürü beni mahkemeye verecek olursan, sayın hakim ve sayın savcılara da benden selam söyle!

Ama mübaşirleri de unutma!

Devam edecek…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol