Şarkısı bile güzel. Hele Funda Arar’ın sesinden dinlemek yok mu, bir başka güzel.

Yakın tarihte aynı yazıyı yine okudunuz. Hem de Eşref Şekerli dostun adına. Baktım noktalar-virgüller, kelimeler-cümleler cuk diye oturmuş yerli yerine, tekrarı olacak ama olsun dedim, bir kere daha paylaşma gereği duydum.

Mevsim kurak geçiyor.

Sene sonuna kaç gün kaldı şunun şurasında, daha içimizi titretecek soğuklar, barajları dolduracak yağmurlar yok ortada. Yazdan kalma güneş yakmasa da, yalancı bahar sürüyor. Ne rahmet, ne bereket. Kapımızı çalan yok!

*

Evet, mevsim kurak geçiyor, ne rahmet yağıyor gökten, ne toprakta bereket var! Yağmur duasına mı çıksak hep birlikte.

Şimdi sorsam, ne cevap vereceksiniz; ‘Yağmur duasına şemsiye ile gidilir mi?’

Cevabınız ister alt, ister üst perdeden olsun, ama mantıklı ve makul olsun!

İstiyoruz, elimize geçmiyor, hayal kuruyoruz, uyandığımızda kendimize çimdik atıyoruz, selam gönderip ‘Şu bu ihtiyacımız var, bir zahmet!’ diyoruz, bekleme odasında çerezle idare etmemiz isteniyor.

Ama vakit geçiyor. Bak, depremin üzerinden neredeyse 22 ay geçti geçecek. Dayanacak gücümüz yok, sabredecek zaman da kalmadı. Zaten sinir uçlarımız yerinden ha fırladı ha fırlayacak!

Aman doktor bir çare!...

*  

Alıntı da olsa günümüz sosyal, siyasi ve ekonomik yapısına cuk diye oturan yazı.

Hayat düşündüğümüz kadar karışık, kötü ve ümitsiz değil. Yapmamız gereken sadece yağmur duasına çıkmak ama şemsiyemizi yanımıza alarak...

Bir köyde uzun süren kuraklığın ardından köylüler toplanıp yağmur duasına çıkmışlar. Bir kişi hariç hiç kimse yağmur duasına çıkarken şemsiye götürmemiş. Bırakın götürmeyi şemsiye akıllarına bile gelmemiş.

Bir kısmı “çıkıyoruz ama nasılsa yağmaz yağmur” diye düşünmüşler. Hayatlarının her anında kendilerini ele geçirmiş olan, birçok şeyi olabilecekken olamaz hâle getirmiş olan karamsarlık hâli ve “kötülük gelecek, her şey daha kötü olacak” beklentisi yine göstermiş kendini ve alıp götürmüş ümitlerini. Yapmış olmak için yapmışlar dualarını; inanmadan, güvenmeden… Aynı hayatlarındaki birçok şeyi inanmadan, güvenmeden, yapmış olmak için yaptıkları gibi.

*

Bir kısmı duaya çıkmışlar ama istememişler yağmurun yağmasını. Çünkü yağmurun yağması demek ellerindeki başarısızlık ve tembellik için kullandıkları malzemenin gitmesi demekmiş.

Dolayısıyla her ne kadar mağdur olsalar, sıkıntı çekseler de bir yandan sıkıntıya sebep olan dışsal sebepler ortadan kalksın istemeyip, içten içe devam etsin dilemişler.

Çünkü dış sebepler ortadan kalkarsa içsel sebeplerin mevcut durumu değiştirmedeki anahtar rolü ortaya çıkar ki bu da sebebin o, bu, şu değil kişinin bizzat kendisi olduğu gerçeğini gün gibi açığa çıkartır.

Suçlayacak kendisinden başka kimsenin kalmaması her şey için birilerini ve bir şeyleri suçlayan birinin elindeki bütün malzemeyi almak ve onu başkalarını suçlamanın verdiği rehavetten ve görece rahatlıktan çekip çıkartmaktır ki yıllarca buna alışkın biri için oldukça zorlu bir değişim/dönüşüm sürecini beraberinde getirir.

*

Bir kısmı ise “benim duam zaten kabul olmaz ki” düşüncesiyle “duam kabul olmaz, o zaman yağmur yağmaz” denklemini kuru şemsiye götürmemişler. Kendileri için hayatlarının diğer alanlarında hissettikleri değersizlik duygusu orada da karşılarına çıkmış ve yaptıkları duanın kabule değer olmayacağına onları inandırdığı için dua dilden kalbe inememiş, dilin ucunda öylece ezberlenmiş tekerleme gibi kalakalmış.

Halbuki o an dilde kalmayıp kalbe inen dua kimin olursa olsun kabul olabilecekken kendi zihinlerinde kendileri için kurdukları tuzak bu düşünceyi, bu düşünce şemsiye alma davranışını engellemiş. Sonuçta bu grupta olan köylülerin de bu sebeple duası kabul olmamış.

Bütün bu köy halkının içinde yanında şemsiye götüren tek kişi ise şemsiyesini almış çünkü duanın ardından yağmurun kesinlikle yağacağına inanıyormuş.

Ve duanın ardından yağmur yağmış. Şemsiyesini yanında götürenin hatırına…

*

Biz günlük hayatımızda her gün yağmur duasına çıkmıyor olsak da söz konusu köylülerin tutum ve davranışlarını her gün gösterdiğimiz için; aynı bu tutum ve davranışların sonucu yağmurun yağmaması gibi bizim de hayatımızda bir türlü dualarımız kabul olmuyor, ümitlerimiz gerçekleşmiyor.

Çünkü aynı o köylülerin yaptığı gibi ya hayata hep karamsar bakıyor, ya istediğimiz gibi gitmeyen şeyleri bir şeyler yapmamak için mazerete olarak kabul ediyor ya da kendimize değer verip duamızın kabul olacağına, emeklerimizin karşılık bulacağına bir türlü inanıp gayretle işlere girişmiyor ve küçük gündemlerde boğulup yeni ufuklara açılamıyoruz.

Halbuki hayat düşündüğümüz kadar karışık, kötü ve ümitsiz değil.

Yapmamız gereken sadece yağmur duasına çıkmak ama şemsiyemizi yanımıza alarak.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol