ZAMAN GAZETESİ’nin zamanlaması manidardı. Haberin çıktığı gün gazete kalmamış bir yerde. Kaldı ki beleş dağıtılıyordu. Apartman girişlerine atılır, kimse almazsa çöpçü kaldırırdı. Dünde öyle olmuş. Çöpçüler toplamışlar, çöpe atmışlar. Ha, bir gazeteyi çöpe atmak doğru mu, değil. Oysa büyük emekler verilerek hazırlanan gazeteler (ulusal-yerel fark etmez) çöpe atılmak için değil, okunmak için çıkıyorlar.
Lakin… Yolsuzluk haberi vardı da, neden bugüne sakladınız! İntikam mı alındı, habercilik mi yapıldı, bilemedim.
O gün zar-zor bulduğum gazeteyi okuduğumda Türkoğlu’nda idim. Herkes tepkiliydi, öfkeliydi, kızgındı. Gazeteyi bırakın okumayı, görmek dahi istemediler. Sağda solda duyuyorum, esnaf kesimi bu gazeteye olan aboneliklerini iptal ettiriyorlar.
Ancak haberin içeriğini bilemem de, zamanlamasının yanlış olduğunu belirtmek isterim.
Ha, maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekse eğer, ona da aklım yetmez!
İnsanoğlunu ikna etmek, bir şeye inandırmak çok zor. Çünkü herkesin önyargıları, saplantıları, beklentileri var.
Bu saplantı ve beklentiler dünyasında, daha doğrusu kim neye, kime inanacağını şaşırmış durumda.
Herkesin inancı, herkesin siyasi tercihi kendine de, bu kez partiden çok adaylara oy verilecek bir intiba var insanlarda.
Kaldı ki, mahalli seçim öncesi, mevcut işi olanlar bile, bir belediyeye kapağı atabilmek, birilerinin yanında çalışabilmek, bir koltuğa sahip ve bir baltaya sap olabilme derdinde, telaşında iken, yalakalıklar da tırmanışa geçti.
Bildiğimiz şeyler var, anlatıyoruz. “Hadi be, sallıyorsun, o söylediğin mümkün değil” şeklinde itirazlar yükseliyor. Aslında söylediğimizin gerçek olduğunu idrak ediyor da, işine gelmiyor. Saplantıları var, ön yargıları var, gerçekle yüzleşmek işine gelmiyor, hatta ve hatta içinden geçeni dahi açık açık dile getirmekten imtina ediyor, ne olur ne olmaz diye, tehennili hareket ederken, açık vermiyor.
Gittiğimiz yerde soruyorlar, seçimde ne olur.
Vatandaşın kararını verdiği belli… Her ne kadar temkinli hareket etseler de, ağzından dökülen cümlelere dikkat etseler de, kararsız Kasım rolünü ezberlese de, sonucun ne olacağını kendi de biliyor.
Dedim ya, açık vermekten çekiniyor. Yanlış anlaşılmaktan, yanlış yerde gözükmekten, yanlış kelime sarf etmekten…
İşimden, aşımdan olurum endişesi, korsusu sinmiş üzerine.
Gerçekle yüzleşmekten korkuyor.
En iyisi diyor, kararsız kasım rolünü oynamak. Bunda da başarılı olduğunu zannediyor ama açık veriyor, ipuçlarını sergiliyor, çaktırmadığını düşünüyor.
Yanılıyor…
Bize sorduklarında, söylesek de aldırmaz, inanmaz tavrını sergiliyor.
Hem soruyor, hem merak ediyor, hem de “hadi canım sen de, dediklerin mümkün değil olacak şeyler değil” itirazını yükseltiyor.
İnanmıyor, inanmış gibi görünüyor, aş ve iş aklına gelince, doğruları görmezden geliyor, gerçeklerle yüzleşmeyi o an es geçiyorsa da, güneşin balçıkla sıvanmayacağını aklına bile getirmiyor.
Dün sitemizde iki açıklama vardı. Biliyorsunuz, DP Büyükşehir adayı iken MHP’ye geçen Ahmet İspir, bayağı tepki gördü. Hem DP İl Başkanı, Ahmet Gebel, hem de yardımcısı Hakan Torun tarafından eleştiri oklarına hedef oldu.
Bir bedel, bir çıkar karşılığı geçtiği söylendi, yazıldı. Doğru mu, eğri mi bilemem de, Ahmet İspir bırakın MHP’yi, herhangi bir siyasi partiye güç katacak isim değil.
Sonra, 5.130 kişi geçtiği söylendi. Biz söyleneni yazdık. Hesabını vermek bana düşmez.
Sonra… İki satır yazıyı bile metne bakarak okuyan adam, ne kendine hayreder, ne başkasına…