Ve eklemişti, “Zevzeklik yapmasın!”
Sayın Yıldırım hoş adam, esprili siyasetçi. Konuşurken bazen gülümsetiyor, bazen insanı kahkahalara boğuyor, çoğu zaman da ettiği bir kısa cümle ile insanı düşünce deryasına götürüyor.
Koskoca büyükelçiye ‘zevzek’ dedi. Bir bildiği olmasa söylemezdi sayın Başbakan.
Diline sağlık.
*
O öyle konuşunca, sık-sık dinlemekten yorulmadığım, bıkmadığım merhum Aşık Mahsuni Şerif’in zevzek türküsü geldi.
Bizde de zevzek çok. Tabi canım, bu şehirde, bu topraklarda… Din, iman, Allah deyip her türlü melaneti sergileyen, kul hakkını unutup, kişisel çıkarları için satmayacağı değer kalmamış, emek deyip emeği sömüren sözde insan kılıklı kimseler, bu yazının kahramanıdırlar… Kalkıp şimdi isimlerini versem soluğu Üngüt’te alırım.
İşte o türkü…
Bir elinde kadeh var, nerden gelirsin canım
İçip de ağlamayı derman bilirsin canım
Dünya fani bahçedir bir gün ölürsün canım
Adam olamadın gitti zevzek
Beni bilemedin gitti zevzek
Yürü be yürü be, yürü be insan değilsin
Kendini bilmeyen canım eli ne bilsin
Halkı halkı halkı halkı, hak’kı ne bilsin…
Hele bak şu aynaya yüzün yüze benzer mi
Ta sabahtan uyumuş gözün göze benzer mi
Vay o boyun devrilsin özün bize benzer mi
Adam olamadın gitti zevzek
Beni bilemedin gitti zevzek!
*
Bu yazı, bu şiir aslında birine atfen yazıldı. Kim olduğunu bilene emekli maaşımdan bir ölmüş tavuk dürümü ısmarlayacağım!
Söz!