Başlık da, yazı da gazeteci-yazar Recep Genel’e ait. Bugünlerde de ancak bayram, şeker, çörek yazısı yazılır değil mi? Bir de çocuklara verilen harçlık. El öpme parası, hediyesi.
Yaşı benim gibi 40’ı geçmişler bile bilir, akide şekeri, çocukluğumuzda bayramın vazgeçilmez lezzetlerinden biriydi. Şimdilerde popüler olmaya başladı. Ancak benim çocukluğumda yoksul evlerinin vazgeçilmeziydi.
Bayram sabahlarının tek hedefi, en çok şeker toplayan olmaktı. Adı konmamış bir yarışmaya katılmış gibi, mahallede çalmadık kapı bırakmaz, şeker sayısını artırmaya çabalardık.
*
İsterseniz konuyu sahibine bırakalım; bakın ne diyor Recep Genel usta.
“Daha cesaretli olanlar, komşu mahallelerin de yolunu tutardı. Komşu mahallelere gitmek, bizim için başka ülkelere sefer düzenlemek kadar zorlu bir maceraydı. Korkuyu evde bırakmayı başaramayanların o sefere çıkması, ganimetlerle dönmesi mümkün değildi. Mahallemizin sınırlarının bittiği futbol sahasına ulaştığımızda, aramızdan bazıları yavaş yavaş geride kalır, köprüye ulaştığımızda ise, ancak birkaç kişi olurduk.
O köprü, mahallenin sınırı değil, dünyanın bittiği yer gibiydi.
Ötesi bilinmezliklerle dolu bir kara orman diyarıydı. Birçok evde iki şekerlik olurdu. Kaselerin biri eşe dosta uzatılan kabuklu, çikolatalı şekerlerle doldurulur, diğerinde ise akide şekerleri olurdu.
Çocukları sevgiyle karşılayıp, kase ayrımı yapmadan kapıyı çalan herkese aynı şekeri uzatan evlerin sayısı ise, çok azdı.
Akşam üstü, bir araya toplandığımızda torbalarımızdaki şekerleri saymaya başlardık. Sayıca üstünlük sağlamak büyük bir zaferdi. Ama tek başına başarı getiremezdi.
*
Şeker yarışında, sayıca üstünlükle sağlasan da torbanda akide şekerlerinden başka bir şey yoksa, zafer çığlıkları atamazdın. Çünkü hiç ummadığın torbalardan çikolatalar, lokumlar, hatta nasıl sınıflayacağımızı tam olarak bilemediğimiz çok özel şekerler çıkabilirdi.
Öyle bir şeker torbadan çıktığında, elden ele dolaştırılır, dikkatle incelenir, gıptayla sahibine verirdik.
İlk soru “kim verdi” olurdu. Aynı evin kapısına tüm çocuklar yeniden sefere çıkar o kapıya dayanırdı. “Bayramınız kutlu olsun” nidaları arasında o şekere erişmeye çalışırdık. Ama yine de bazı şekerlere ne yaparsak yapalım erişemezdik. O zaman geriye tek bir şey kalırdı. Adeta açık açık artırmaya çıkar, elimizdeki 5-10-20 akide şekerini verip ona sahip olmaya çalışırdık.
*
Bayramlar bizim sokağımızın en güzel günleriydi.
Mutluluğumuza pazardan alınmış kıyafetler, ucuz şekerlemeler gölge düşüremezdi. O kıyafetler bayramlıktı. Ve bize hepsi çok güzel görünürdü.
Hepimizin ağzında bir şeker, “Daha sonra da giyilebilsin” diye alınan bir beden büyük kıyafetlerle, oradan oraya koştururduk. Türkiye, zorlu günlerden geçiyor. Ama biz sokaklarda şeker topladığımız o günlerde de ülkemiz çok zorlu günler yaşıyordu. Yine de bayram neşesini, sevincini paylaşabiliyorduk.
Her şeye rağmen, her şeye inat, bu zor günler de elbet bir gün bitecek.”
Bayramınız kutlu olsun…