Dün mevsimsiz ve zamansız başlayan kar ve beraberindeki tipi, hayatı olumsuz etkiledi. Çatılar uçtu, araçlar zarar gördü, insanlarımız hayatını kaybetti, insanlar evlerine sığındı. Belediyeler tüm ekipmanları ile sahada, teyakkuzdalar.
Kaldıysa çadırlarda, her şeye rağmen yaşam savaşı veren ve konteynerlerde yaşam mücadelesi veren ailelere Allah yardım etsin! Bu soğukta, bu tipide ne yaptılar. Ne yediler, nasıl ısındılar!
Geçmiş olsun Kahramanmaraş!
*
Dedikten sonra gelelim asıl meseleye…
Merhum, ünlü halk ozanı, türküleri ile kamuoyuna mesajlar veren Kırşehir’li Neşet Ertaş usta, hatıralarını anlatırken bu cümleyi kullanıyor.
Bala tuz katılmaz gibi bir şey bu.
Akdeniz bitki örtüsü Bertiz gibi yayla yerlerde büyümez, toprak istemez, iklim sevmez demek gibi bir şey bu.
Acıların bal olmayacağını bilmek gibi bir şey bu.
Attan inip eşeğe binmek gibi bir şey bu.
Her hıyardan cacık olmayacağını, turşu kurulmayacağını anlamak gibi bir şey bu.
‘Mektup yazdım Hasan’a, ha Hasan’a ha sana’ demek gibi bir şey bu.
Her arıdan bal alınmaz gerçeğini bilmek gibi bir şey bu.
Vs…
*
Yaşı 60’ın üzerinde olanlar bilir, bugünkü Diş Hastanesi üstündeki yol, seneler önce şehrin havaalanı idi. Sadece zirai uçaklar inip kalkar, bazen de helikopter pisti olarak kullanılırdı.
Hatta, bir defasında, bir askeri helikopter düşmüş, bir subay şehit olmuştu. Belgesi bile var bendenizde. İşte o belge.
Sonra at ve eşek yarışlarının hipodrumu oluverdi. Hatırlıyorum, bağlardan (Sarıkaya ve Göllü) inip yürüye yürüye bu alana gelir, at ve eşek yarışlarını izlerdik. O vakit de bahisler, kumarlar olurmuş da, biz bilmezdik.
Kısa, bodur Kıbrıs eşekleri yarışırdı en çok.
At’lar yarışırken, eşekler arada ezilmesin diye, atların yarışına eşekler dahil edilmezdi. Herkes haddini bilir, eşek eşekliğini, katır katırlığını, at da atlığını bilirdi.
Eskiden tabi. Şimdi kimse kimseyi bilmiyor, takmıyor. Babasını bile… hele hele iki ayaklı eşekler çoğalınca, o zamanın eşekleri kıymete binmişti.
Şimdi onlardan da eser yok!
*
Neyse, atı ve eşeği hak sahiplerine bırakıp biz meseleye, bu şehrin gerçeklerine dönelim.
Bu şehirde, herkes her meselede konuşuyor, yazıyor, eleştiri getiriyor. Maşallah herkes her şeyi biliyor. Nasıl bilmesin, görmesin, dünya avuçlarının içinde. Anlıyor, öğreniyor, idrak ediyor.
Kavşaktan, hastanenin-sağlığın önemini kavramaktan aciz, anlayış cahili, görgüsüzler kendini Kaf dağında sanıp, her şeyi ben bilirim, her meselede ben ahkam keserim, her yerde benim borum öter, her şey benden sorulur, herkes bana mecbur ve mahkûm…
Yok daha neler, neler, deli kızın yaptığı işveler…
Acaba diyorum, HG Hastanesi yakın tarihte hizmete girdiğinde, o büyük sağlık kuruluşuna burun kıvıran, çemkirenler, beyinlerine beton dökülenler, hastalanınca işi düştüğünde, (Allah muhtaç etmesin ve gerektirmesin!) gediğinde yüzü kızaracak mı, utanacak mı söylediklerinden!