Bir dizi izlerken kafama takıldı bu söz. Duyunca bende şimşekler çaktı, yazmaya niyetlenirken hangi ismi, hangi meseleyi yazı ile ilintili hale getirebilirim diye düşünmedim değil.
Günümüz dünyasında, gelişen teknoloji ve özellikle sosyal medya iletişim kanalları çoğalmışken, özellikle siyasetçiler vatandaşın yangına dönüşen isyanlarını, kulaklarına kadar gelen tepkileri duymamak için başlarını kuma mı gömdüler, kulaklarına pamuk mu tıkadılar bilinmez, vatandaş ile iletişim sıkıntısı çekiyorlar.
Aslında vatandaşın çok da umurunda değil. Lakin seçilmiş siyasiler, atanmışlar, halka rağmen siyaset yapılmayacağını bilseler de, kendilerini dev aynasında gördüklerinden, ulaşılmaz hissettiklerinden, güç zehirlenmesi ile kendilerini güçlü zannettiklerinden vatandaş ile aralarında Çin Seddi gibi kalın duvar var.
*
Almanya’da duvarlar yıkıldı, lakin bizim ülkede seçmen ile vatandaş ile siyasetçiler arasındaki duvarın üzerine daha yeni taşlar döşeniyor.
Bakın Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan kadar çalışsanız, didinseniz, çırpınsanız, o dünya lideri büyük adamı yalnız bırakmasanız, ülke bu hale gelmezdi bugün.
Bir insan liderini örnek alır mı, alır ve almalı. Ama bizimkiler sayın Erdoğan’ın giydiği ceketi, taktığı kravatı, giydiği ayakkabıyı örnek alıyor, taklit ediyor.
Kendini siyasetçi zannedenler de sayın Erdoğan’ın ceketi ile siyasi arenada boy gösteriyor.
*
Uzm. Dr. İrfan Karatutlu, zaman zaman atom karınca Ali Öztunç’un ünvanını elinden alıp, mecliste yükselen sesimiz, değerimiz olsa da, vatandaş milletvekillerinden şikâyetçi. Zaten hangi dönemlerde şikâyet etmedik ki? Bizim seçmediğimiz, bizim oy vermediğimiz insanlar, yani 8 kişi, 1 milyon 150 bin kişiyi yönetmeye kalkışıyor, becerebilseler gam değil de, topluma, memlekete verdikleri bir şey yok, en basiti, en kolayı, en ucuzu akıl veriyor, söz verir gibi yapmasına rağmen sözünde durmuyorlar.
Artık yaza yaza usandım. Dilimde tüy bitti, bilgisayarın tuşları bile neredeyse isyan noktasına geldi.
Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önünüze getirmek istemiyorum ama mecburum; Şu meşhur ve yılan hikâyesine dönen ILS cihazı…
Diyeceksiniz ki, kardeşim sen de diline doladın gittin, başka mesele mi kalmadı şehirde?
Evet, kalmadı.
Tutup sıra sıra, teker teker, madde madde yazacak olsam, en az bir haftalık yazı serisi çıkar.
Pehlivan tefrikasına döner köşe!
*
Ilıca’nın hastane sorunu vardı, yayına çıkan her siyasetçi aha bugün dedi, aha yarın dedi, haftalar haftaları, aylar ayları kovaladı, yaz aylarında, yani sezonda nüfusu 30 binleri geçen bu tatil, sağlık ve turizm mahallesine bir hastane kurulamadı.
Öğrenci yurdundan hastaneye dönüşecekti, küçük pürüzler vardı, giderildiği söylendi. Lakin ne siyasi irade, ne bürokrasi, bu meselede başarılı olamadı.
Yazarsan adı yazıyor, konuşursan adı konuşuyor olunca, sen de işi oluruna bırakıyorsun, ‘Aman canım varsın yanarsa yansın, içinde yorganım yok nasıl olsa!’ deyip boş veriyorsun.
Ama sağlık ihmale, boş vermeye gelmiyor ki…
*
Sağlık dedim de, Türkoğlu ilçemize yapılalı daha 2 sene bile olmadan hayata geçirilen devlet hastanesi depremde pert oldu. Şimdi yenisi yapılıyor.
Yapılsın, Allah razı olsun da, eski hastaneye imar izni verenler, yapı denetim firmaları, müteahhit veya taşeron firma neden sorgulanmaz, neden hesap sorulmaz, neden zarar tazminine gidilmez?
*
Camilerimiz… Depremde ki haberlere de yansıdı, merkezde 39 cami ciddi hasar gördü. Bazılarını komşu büyükşehir belediyesi bakım onarıma alırken, çoğu da ilgili bakanlık veya Vakıflar Genel Müdürlüğünce ihaleye çıkartıldı.
Hadi bir soru sorayım, bakalım cevap veren çıkacak mı?
İhaleleri kim aldı, alanlar hangi taşeron firmalara verip, haksız kazanç sağladı. Camilerin önünde ihaleyi alan firmanın adı var, yazılı, fakat ‘ihaleyi bizi aldık!’ diyen birileri çıkıyor. Muhtemelen taşeron firma.
Kaça alınıyor, kaça veriliyor, aradaki farkı kim kırışıyor? Siyasetin bu işte parmağı var mı, kimin eli bu ihaleye uzandı da alıverdiler?
İhale verileli aylar oldu, camilerin onarımında tık yok! Bir-ikisi dışında. O da göstermelik!
Vallahi bu devlet iyi ayakta duruyor. Her zamanki dileğimiz şu, Allah devlete, millete zeval vermesin!
*
Son cümlem, önceki dönemlerde milletvekillerinin bir iletişim ofisi olurdu merkezde. Öylesine de olsa vardı. Peki, biz, sen, ben, öteki ulaşamıyor, iletişim kuramıyor. Dumanla mı haberleşelim istiyorsunuz. Bunun için yangın mı çıkarılmalı?
Birader, biz Kızılderili miyiz?