Avrupalılaşma yönünde en çok çaba gösteren şehirlere verilen Avrupa Diplomasi Ödülü’ne 11 Avrupa şehri ile birlikte komşumuz Gaziantep’in de layık görülmesi, kuşkusuz bizleri sevindirdi.
Komşuda pişer, bize de düşer nihayetinde.
Mutlaka faydası olur. Çünkü komşu komşunun külüne değil sadece, ödülüne de muhtaç!
Biz de diyoruz ya hani, Gaziantep’te ne varsa Kahramanmaraş’ta da o olacak!
Hani, kadının senelerdir çocuğu olmamış ya, hani Anadolu insanı erkek çocuğuna daha çok meyleder ya, hamile kızına seslenmiş, “Kızım Allah vere de oğlan doğurasın!”
Oğlan olunca hapısa yiyecek belli ki…
Avrupa Konseyi Parlamentosu Sosyal İşler Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonuna bağlı alt komisyon tarafından, 1988’den beri her yıl tarihi eserlerin koruması, insan hakları ve demokrasi konularında verilen Avrupa Ödüllerinin bu yılkı sahiplerinden biri de Gaziantep olunca, beni bir kuşku, bir karamsarlık aldı.
Düşünün, ödül alma sebepleri içerisinde tarihi eserlerin korunması var.
Vazgeçtik tarihi eserlerden, biz kendimizi korumaktan aciziz!
Hani komşuda ne varsa bizde de olacaktı ya, acaba diyorum, ya ben mi çok safım, ya bizi sözleriyle, vaadleriyle kandıranlar mı çok kurnaz!
Bir yerde bir hata var, birileri bizi sürekli bilmem ne yapıyor ama, çözemedim gitti valla!
Ne bulmacası, ödülden bahsediyoruz, ödülden!
Hasminallah!
*
Fakat ne olursa olsun, kimden gelirse gelsin, ister paralı, ister bedava… Ödül almak güzel şey be kardeşim.
Nasıl olsa, bu ülkede, bu memlekette parayı veren düdüğü çalıyorsa, ödülden çok ne var, yeter ki sen paradan haber ver!
Ödül olmak kuşkusuz güzel şey. İnsan onurlanıyor, gururlanıyor. Baksanıza adamlar ödül aldı diye gazete neredeyse tam sayfa yer ayırmış. Hani görgüsüzün bir ödülü olmuş da, tutmuş bir yerini koparmış.
*
Bizim belediye başkanımız sayın Mustafa Poyraz da ödül almıştı geçenlerde. Başbakan sayın R.Tayyip Erdoğan’dan. Ya da kendi verdi ödülü, neyse tam anlaşılamadı.
Billboardlarda, panolarda bir aydır durdu.
Başkan ödül aldı ya.
Herkes görsün, okusun, “Vay be, belediye başkanımız ödül almış, ne güzel, helal olsun!” desinler diye… Boru mu, ödülü veren sayın başbakan. Ya da alan, her neyse..
Ben de resmini çekmiştim, “Başkanım yeter, şu reklamı, şu billboardlardaki ödül resimlerini kaldır!” diyecektim, hatta haberi bile yapmıştım, sanki birileri götürmüş iletmiş gibi, ya da sayın Poyraz beni uydudan dinlemiş, gözetlemiş gibi, baktım ertesi günü ilanlar, reklamlar kalkmış yerinden.
Fark etmiştir mutlaka, elamanlarına seslenmiş; “Kaldırın şu ilanları, reklâmları, bir tepki mepki toplamadan!” demiştir umarım.
Ne deyim, iyi olur inşallah!
Zaten bu şehir, inşallahlarla, maşallahlarla idare ediliyor, gerisi fasa fiso…
*
Birileri bizi kandırıyor, boş vaadleriyle oyalıyor ama, kim olduğunu bilemedim, bulamadım gitti. Bir bulsam…
Ama bir söz var, enayiler olmazsa açıkgözler acından ölürmüş…
Belki de bizimki o hesap…
Hele şu televizyon yayını başlasın, bak bakalım neler konuşacak Mehmet Fiskeci…
Aman aman!
Artık ağzından bal mı damlar, zehir mi, onu da önümüzdeki hafta görürsünüz!
İnşallah, maşallah!
Madem öyle, eh bundan sonra böyle!