Gerçi bilen biliyor, gizlisi saklısı kalmadı, bu şehir beni de tanır, seni de, ötekini de. Bizimkisi işin latifesi.
Meydan okuma gibi bir şey oldu fakat ve lakin, öyle bir niyetim yok. Artık kabadayılık zamanımız geride kaldı. Yaş kemale erdi, 80’lere merdiven dayanınca, her zamana diyorum, Don Kişot’luğa soyunmanın, yel değirmenlerine karşı savaş ilan etmenin manası yok. Yaşlandık dediysek daha bunamadık, kafayı da yemedik! Hamdolsun, inşallah, maşallah!
Ne dediğimi, ne yazdığımı biliyorum ve her şeyin farkındayım. Gülhane Parkı bile, parktaki ceviz ağacı ve polis bile bu gerçeğin farkında iken, son günlerin bilinen siyasi atmosferi içinde, benim de siyasilere, başkanlara soracak sorularım ancak gizli tanık sıfatıyla olur. Hoş Adliye, yani yargı ve başkanlar hadi daha ileri gidelim milletvekilleri, yani siyasiler gizli tanıklığımı kabul ederler mi?
Etseler de etmeseler de ‘bismillah!’ diyor başlıyorum!
*
İki sorum olacak! Sıkı durun!
Bir: hatırlayın aylar önce, çok d eğil geçen yaz günlerinde, AK Partiden 5, MHP’den 1, CHP’den 1 ve Deva Partisinden 1 milletvekili bir araya gelmişler, özlediğimiz, beklediğimiz, güven veren fotoğraf karesinde gülücükler saçarak birlik-beraberlik mesajı vermiş, deprem sonrası bu şehri istişare ile ortak akıl ile ayağa kaldıracaklarına, şehrin sorunlarının çözümü noktasında birlikte hareket edeceklerine dair söz vermişlerdi.
O fotoğraf karesi çok yazıldı, çok konuşuldu. Çünkü hasret kaldığımız bir fotoğraf karesiydi. Ne güzeldi, iktidarı muhalefeti bir araya gelmişler, şehrin âli çıkarları doğrultusunda hareket edeceklerine dair gönül birliği, işbirliği içinde olacaklarına dair vatandaşa, seçmene teminat vermişlerdi.
Çok sevinmiştik, ben de neredeyse bir horoz kesip sevincimi toplumla paylaşacak, mutluluktan havalara uçacaktım! Kanatlarım olmasa da…
Bereket versin, neyse ki horoz hayatta, kıyamadım, yaşıyor garibim! Tavuklar da gelip bana dua ettiler!
Çünkü o fotoğraf karesinden sonra iktidarı ile muhalefeti bir arada göremedik. Ancak düğünlerde, ölmüş tavuk dürümü işyeri açılışlarında, nikâh şahitliklerinde ve en çok da iftar sofralarında yan yana görmek bizi, beni çok da sarmadı, ikna etmedi, özetle samimi bulmadım. İnandırıcılığı yoktu çünkü toplum nezdinde!
Soruyorum, aylar önce çekilen ve basına servis edilen o fotoğraf karesine sizin inancınız, güveniniz, samimiyetiniz tam mı? Seçmenden, vatandaştan aldığınız müspet veya menfi tepkilerin oranı, yüzdesi ne kadar?
*
İki: Şimdi, zurnanın zırt dediği yere geliyorum!
Bizim bir Kışla’mız var. Sırtını Ahırdağı’na yaslamış, bir zamanlar içerisinde yüzlerce, binlerce askeri barındırmış, (Acemi birliği) şehrin ekonomik ve sosyal hayatına canlılık katmıştı. Allah var, bazı siyasilerimiz bunu diline bile dolamıştı. Şehir halkı ve bizler, Kışla’nın yeniden acemi birliğine dönüşmesini istedik. Yazdık, konuştuk, biz dedik, biz yazdık, biz dinledik. Kimselere anlatamadık. Demek ki ikna yeteneğimiz zayıfmış!
Hatırlayın son birkaç senedir Kışla Milli Savunma Bakanlığından alındı-alınacak, Kışla Aksu’ya taşınacak, boşalan alan da (93 bin dönüm olduğu söyleniyor) yok ya hastane yapılacak, yok mesire alanı olacak, yok sosyal tesislerle donatılacaktı.
Başkanlar, siyasiler bu oluşumun, bu gelişmenin meyvesini yediler, kendilerine siyasi malzeme yaptılar. İnanan inandı, inanmayan da masallardan biri olarak algıladı. Ya da bir avuç mercimek sandı.
*
Gizli tanık sıfatıyla herhangi bir kimseye açıklamada bulunacak değilim. O, işin latife tarafı. Sadece soru sordum, cevabını da cesareti olan, enerji içen, kendine güvenen kim varsa, bekliyorum-bekliyoruz!
Hodri meydan!