Hoşuma gitti, beğendim, sizlerde okuyun istedim. Buyurun, işte sevgili Alper’in o yazısı.
*
“Harun Kolçak’ın bir şarkısından esinlenerek başlayalım istedim. Hani diyor ya “gir kanıma” diye…
Şarkıcılardan başladık devam edelim.
Bir albüm yaparsın milyonlar izler, beğenir, tıklar vs.vs…
Sonrası nedir? Hüsran!
Albümüyle iyi bir çıkış yakalayan 2016’nın popçuları gel gör ki 2016 yılının sonunu bile getiremez. Çünkü ses tamamen mekanizma düzenlemesi, beste; araklamakla mevcut, müzik; başkasından alınma…
Tamam canım moralini bozma, çıkış yakaladın. En az on yıl seni idare edecek parayı kazandın.
Kaybol ortadan, foyan çıkmasın…
Şimdi diyeceksiniz ki? “ne diyor bu adam yahu!” Ne diyorum biliyor musunuz?
*
Şimdi değerli ses sanatçılarından bir tanesini, Harun Kolçak’ı örnek verdik. Harun Kolçak gibi birçok pop müziğin mükemmel isimleri bulunmakta. Neden bu gibi isimleri ön plana çıkarmıyoruz da, dünü belli olmayan her tarafı oynayan isimleri kral yapıyoruz, anlamadım. İnsanın sesi, bestesi, müziği kendine ait olduktan sonra başkasına ihtiyacı olur mu? Olmaz. İsterse bir milyon izlenmesin her daim kazanır. Bir şarkısıyla gündeme oturan insanları bir kenara bırakıp pop müziğin krallarına bakalım. Değerli isimler öldükten sonramı kıymete binecek. Hayatları, öldükten sonramı ekrana gelecek; rahmetli Murat Göğebakan gibi…
*
Bu konu nereden aklıma geldi, hemen anlatayım.
Her zaman bahsettiğim bir konudur. Makamlara aldanmayın, müdürlüğünüzden kuvvet bulmayın, bugün var iseniz yarın yoksunuz. Kimseyi küçük görmeyin, aşağılamayın. Hani bir söz vardır ya; “söz namustur” diye… Sözümüzü biraz olsun tutabilsek, çünkü yarınların ne getireceğini bilemiyoruz. Belki de şuan bulunduğumuz konumda olmayabiliriz. Belki de bugün yanı başımızda olan dostlarımız yarın olmayabilir. Bunların hepsini düşünüp ona göre hareket etmemiz lazım. Gerçi dost kavramı diye bir şeyin olmadığını da şu zaman ki çağ da daha iyi anlıyoruz. Her şey para ile oluyor.
İsterdim ki her meslekte olduğu gibi, bizim meslekte de bazı değerler kaybedilmeden anlaşılsın. Çabalamayan, beynine oksijen gitmeyen insanlarla, oksijeni içinde saklayanlar ayırt edilsin. Biz biliyoruz ama bilmeyen hatta bilip, aynı temposunda yürüyen insanlar o kadar fazla ki… Umarım geç olmadan o değerlerde anlaşılır.
*
İki örnekle tamamlayalım,
64. Kültür ve Turizm Bakanımız Mahir Ünal bakan iken ceket ilikleyip yanından ayrılmayan, şehre ayak bastığında işini gücünü bir kenara atıp Mahir Ünal’ın peşinde koşanlar Vs. vs…
Bu durumdan şu aklıma geliyor. Rahmetle andığımız Kemal Sunal’ın Tosun Paşa filminde bir sahne (filmin 48. dakikası) vardı; Tellioğlu ve Seferoğulları’nın bir arada toplandığı akşam yemeğinde, Kemal Sunal ihtiyaç için her ayağa kalktığında, sağında ve solunda bulunanların da her defasında kalkması, tekrar oturduğunda müziğin çalınması ve diğerlerinin oturması, tekrar kalkışında müziğin susması ve diğerlerininse kalkması, en sonunda Tosun Paşa (Kemal Sunal) dayanamayıp, yanında bulunan Lütfi’ye, “lütfü burada ç…e herkes birlikte mi gidiyor. Bir türlü gidemiyorum.” Sahnesi birden aklıma geliverdi. Hedefteki oklarımız bir yöne atılmalı, kıvrım kıvrım dolaşmamalı…
*
Şimdi ne oldu? Sn. Mahir Ünal'ın etrafında kalanların sayısına bakmak lazım. Oturduğunda oturan, kalktığında kalkan insanlar şuan Başbakan yardımcısı Sn. Veysi Kaynak'ın peşinde… Onlar kendisini çok iyi biliyor, üstüne alınacak insanlar bellidir. Seviyesini ve makamını koruyan isimleri bu konudan dolayı teğet geçiyorum. Her iki siyasetçimiz; Veysi Kaynak ve Mahir Ünal bu insanları bilmiyor mu? Elbette biliyor ama susuyor. Bu çizgiden şaşmayan her zaman duruşunu koruyan benimde çok sevdiğim Mehmet Beşen ve Fırat Görgel’i biraz örnek alır ve duruşumuzu ortaya koyarsak, emin olun ki bu memleket haddinden fazla kazanır. İki isimi yakinen tanıdığım için yazdım. Çünkü oturuşu, kalkışı ve etrafındaki insanlarla diyalogları hiçbir zaman değişmeyen insanlardır. Aklıma gelmeyen, duruşuyla örnek olan daha fazla insanlar da mevcuttur. Ama şuan için iki isimi örnekle verdim. Biraz bu isimleri örnek alsınlar diyerek…
*
İkinci örnek ise, Abid Vanlı…
Müdür olunca bakış açısı bir anda değişti. Neden? Başkanlık gitti müdürlük geldi. Artık gazeteci değil. Bağımlılığımız tek bir hedef üzerine olmalıdır. Daldan dala atlayarak bir şeyler elde edilmiyor. İnsanların gözüne girmek için taklalar atmak hiç ama hiç olmaz.
Küçük insanların hesapları küçük olur. Büyük insanların hesapları büyük olur. Doğru insanla yanlış insanı birbirinden ayırmak bizim görevimiz. En basiti bizim meslekte olduğu gibi…
Namaz, Allah için kılınmalı, insanlar için değil. İmamın arkasında saf tutmak sadece imamı kandırır. Allah'ı değil. Kalın sağlıcakla, günleriniz bereketli olsun.