2016-01-09 09:51:32

Baltayı bilemek, kendini tanımak ve bir sözün söylenme şekli…

Editör

09 Ocak 2016, 09:51

  

Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş.

Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş. İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar. Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş. Birinci adam öfkelenmiş: “Bu Nasıl olabilir? Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken ise başladım, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu isin sırrı ne?”

İkinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş: “Ortada bir sır yok.. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.”

Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir.

Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için caba göstermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Delhi’deki ünlü tapınakta Sokrat’in su sözü yer alır:

“İnsan kendini tanı.”

Kendini tanımak, şu anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında fark olmaması anlamına gelir. Bireysel ve is yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.

 

*

 

Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş.

Bir gün bütün maiyetinin (tebaasının, kendi adamlarının) hazır bulunduğu bir sırada: “Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bende kriz geçirtebilir” demiş.

Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. “Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek” der.

Ve Seyisbaşı, hükümdarın huzuruna çıkar: “Hükümdarım” der ve devam eder; “Sizin beyaz at var ya…”

Evet…”  der, Hükümdar.

Seyisbaşı: “O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor” demiş.  

Hükümdar; “Seyisbaşı, seyisbaşı! Desene, bizim beyaz at öldü!..”

 Seyis başı: “Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz hükümdarım, siz dediniz!” diye cevaplamış ve kelleyi kurtarmış.

*

Yani ve açıkçası, bir şeyi söyleme şeklimiz birçok şeyi değiştirir. Bazen kelleyi bile kurtarabiliyor işte.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.