Etik değerlerden söz ederler.
Gazeteci belden aşağı vurmamalı şeklinde öneri sunarlar. Fincancı katırlarını ürkütmeli değilmişiz, ağababalarını kızdırmamamız gerekiyormuş, özellikle iktidar kanadını kızdıracak, öfkelendirecek haber ve yorulardan uzak kalmamız bizim çıkarımıza olurmuş.
Gazeteci ahlaklı olacak diye ahkâm keserler, bize akıl verirler.
Basın mensupları kamuoyunu doğru bilgilendirmek zorundadır derler.
Bunların bazılarına katılmamak mümkün değil tabi.
Ahlak ve etik değerler her şeyin üstünde gelir.
Amenna!
*
Gazeteci her şeyden önce insan olacak. İnsan olduğunu hatırladığında, zaten diyalog ve istişare ile çözülemeyecek sorunlar yok.
Ancak, şuna sinir olurum.
Niye herkes bizden daha iyi gazeteci.
Herkes bize gazeteci dersi vermek zorunda mı?
Yani biz bir şey bilmiyoruz, biz aptalız, biz dağdan yeni geldik, biz hiç mürekkep yalamadık, biz hiç bu mesleğe senelerimizi vermedik, daha dünkü sümüklü çocuklar gelip bize derse verecek öyle mi?
Buna yokum işte.
*
Kendi kıçındaki pisliği görmez, kalkar senin-benim, yani gazetecinin gözündeki çapağı söz eder.
O dersi önce kendisinin alması gerekirken, sana bana ahlak dersi vermeye kalkışması, kendini kurtarma telaşından başka birşey değil. Kendisi deveyi hamudu ile götürürken, sana-bana haramdan, helalden, yetim hakkından söz eder, dürüstlük abidesi kesilir.
Kimse kusura bakmasın!
*
Bu şehirde kendini akil adam, kendini zeki, kendini ahlak bekçisi ve mahallenin namus tüccarı yerine koyup, başkasına ders vereceklerine, önce aynaya bakıp, suratlarına sürülen ve alınlarındaki lekeyi temizlesinler de öyle gelsinler karşımıza.
Kimse kusura bakmasın. Kimse ne bana, ne de bu mesleğe senelerini vermiş değerli meslektaşlarıma gazetecilik dersi veremez.
Hele hele dünkü sümüklü oğlanlar, asla!
O kadar, bu kadar!