Senin sevdiğin samana benzer, …. o……. dumana benzer…
*
Halkın arasına inmeyeceksiniz.
Çarşı-Pazar gezmeyeceksiniz.
Vatandaşın elini sıkmayacaksınız.
Hala hatırını sorup, ‘bir arzun var mı?’ demeyeceksiniz. Hoş deseniz de yapacağınız bir şey yok ya, o da ayrı bir mesele..
Laf olsun torba dolsun. Çünkü sistem öyle…
Çalmadık kapı bırakmayacağız numarasına son vereceksiniz.
Bir oy bir oy deyip vatandaşın kanına girip ‘Aman ha, oyunu falan partiye verme!’ uyarı, telkin ya da tembih, diğer adıyla tehditlerini sıralayarak bir oy için kırk takla atacaksın!
Samimi olduğunu bilsem (dikkat edin, burada A partisi, B partisi, C partisi, X partisi demiyorum) yazım genel, ha üzerine alınan, gocunan varsa da çok da umurumda değil, kralı gelse vız gelir.) Evet ne diyordum, samimi olduklarını bilsem götürüp oyumu ona vereceğim de, hepsine bakıyorum samimiyet şinanay yavrum şinanay…
*
Benim oyum yerli ve milli…
Gidip de terörü besleyen, terör yuvalarına yardım ve yataklık edenlere, FETÖ hainlerine, dış güçlerin desteğini arkasına alarak seçime katılıp iktidarı hevesleyen ve düşleyen soytarılara benden bırakın oy’u, zırnık bile yok!
Hadi lan!
*
Şimdi gezin bakayım! Şu ilçe senin, bu ilçe benim, şu mezra senin, bu mezra benim, şu mahalle senin, bu mahalle benim, şu cadde senin, şu sokak benim…
Papağan gibisiniz. Hep aynı beylik cümleler.
Dedim ya, seçimden sonra meydanlarda, ortalıkta sizi göremeyeceğim. Telefon numaralarınızı da değiştirip, kapağı Ankara’ya atınca, vatandaş çok da sizin umurunuzda değil.
Ballı lokma tatlısı maaş ve koltuk şahane, vatandaş da bahane, işin çerezi…
Sizi gidi uyanıklar sizi…