Gazetecilerin korkulu rüyasıdır siteye, gazeteye ne yazacak olması. Konu sıkıntısı…
Benim öyle bir derdim, kaygım yok. Kara kara düşünmem, bugün ne yazayım diye.
Yağmur gibi geliyor mübarekler.
Günü kurtarmak gibi bir endişem olmadı hiç.
Ancak…
Bir dostum uyardı, dedi ki, “Falan camia için yazı yazma. Bırak onu başkaları yazsın. Yazarsan, bazılarından ne farkın kalıyor!”
Samimi olduğuna inanıyorum.
Kabul edecek olursak, belki zaman zaman ölçüyü kaçırıyorum, şirazeden çıkıyorum.
Tamam da…
Onu yazma, bunu yazma…
Sözünü ettiği camia hakkında bir araya geldiğimizde konuşurken, yazmamak nasıl bir samimiyet ölçüsü, gazetecilik etiği, onu çözemedim!
*
Anladım. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Kimse masum değil bu meselede, meslekte. Zaten kimse de ayranım ekşi demiyor. Herkes mesleğin feriştahını yapıyor, herkes felaket Maraş sevdalısı, herkes acayip!
Dostumun önerisine hak vermiyor değilim.
O yazılarımdan ne anladı, ben ne anlatmaya çalıştım bilemiyorum da, yazım genelleme. Kimseyi hedef aldığımız, hedef gösterdiğimiz yok.
Dediği doğru, şunun şurasında kaç kişi ki…
*
Peki sevgili dostum. Başka şeyler yaz, günü kurtar mealinde imada bulunuyorsun, tamam, işte sana bir fıkra.
Temel bar’a gitmiş. Yanındaki kadınla sohbet ederken, kadın;
“Ben lezbiyenim!” demiş.
Lezbiyenin ne olduğunu bilmiyor Temel. Sormuş tabi. Kadın da açıklık getirmiş:
“Sadece hemcinslerimle, yani kadınlarla beraber olurum!”
Temel’in hoşuna gitmiş; cevap vermiş;
“Ben de sizin gibi lezbiyenim!”
*
Bir de veciz söz: “Ne kimseden borç al, ne kimseye borç ver. Hem parandan olursun, hem dostundan.” (Shakespeare)
Hadi, bugün günü kurtardık diyelim.
Bakalım, kısmette, yarına ne var.
Tabi, kısmetinizde ne varsa, kaşığınıza o çıkacak!