Bugün şehrimize bakan geliyor. Sayın İdris Güllüce onur konuğumuz. O bakımdan, yazıyı kısa kesip, biraza sonra Ramada Otelindeki çalıştaya katılacağım.
Siz fıkra ile idare edin ve kusuruma bakmayın, olur mu?
*
Adamın biri, karısı ile birlikte giderken trafik polisi durdurup ehliyet ve ruhsatını istemiş. Buraya kadar herşey normal. Trafik polisi evrakları incelerken, adam dayanamayıp sormuş;
“Afedersiniz memur bey, bir kural hatası mı yaptım?”
Trafik polisi:
“Evet, emniyet kemerinizi bağlamayı unutmuşusunuz, size ceza yazmak zorundayım.”
Tama o sırada adamın eşi müdahale etmiş;
“Ah memur bey, ah! Siz bu adamı bilmezsiniz. Ben ene dersem her zaman tersini yapar. Bir türlü beni dinlemez. Daha evden çıkarken emniyet kemerini bala dedim. Sırf ben dedim diye bağlamadı. Biraz önce köşeyi dönerken yine uyardım. Bak, emniyet kemerini bağla dedim, inat etti, yine bağlamadı. Siz bu adamı bilemezsiniz öyle inat ki öyle inat ki, bir türlü beni dinlemez. Birazdan trafik polisi karşımıza çıkarsa, ya bizi durdurursa ne yapacaksın dedim, işte dediğim oldu. Ödesin cezayı da aklı başına gelsin. Beni dinelemezse daha çok ceza öder, çok perişan olur. İşte bu adam böyle bir adam. Evlendiğimizden beri beni bir türlü dinlemez. Öyle inat, öyle inat ki…”
Trafik polisi la havle çekmiş, kadının daha fazla konuşmasına meydan vermeden adama ehliyet ve ruhsatını uzatmış:
“Beyefendi buyurun ehliyet ve ruhsatınız, gidebilirsiniz. Size zaten Allah cezanızı vermiş. Bir de ben yazmayayım. Cezanın cezası olmaz çünkü”