2012-07-27 10:06:24

Don giymeye vakit yok!

Editör

27 Temmuz 2012, 10:06

 

İçimiz dışımız siyaset kesildi zaten. Üstelik de heyecan kasırgası esmiyor. Meclis tatilde, vekillerin bazıları Maraş'ta iken, bazıları teşkilat ile olan sorunları sebebiyle partiye bile uğramazaken, bazıları da kendini parti yönetimine n asıl aldırırım derdinde, telaşında.  Tabi bütün gözler iktidar partisinde... Gezmezsen olmaz, halkın arasına dalmazsan, dinlemez isen, patron kızıyor, 'niye yan gelip yatıyorsunuz!' diye... Peşine birkaç arkadaşını, sponsorunu takan, yanlarına da il veya merkez ilçeden birkaç tane partili ayarlayan çıkıyor sahneye, ya esnaf ziyaretleri, ya sivil toplum kuruluşları ya da mahalle gezilerini sürdürerek günü kurtarmaya çalışıyorlar.

Gerçi şimdi ramazandayız. Oruç tutan var, tutamayan var. Üstüne üstlük havalar da cehennem  sıcağından farksız. Kimsenin kımıldayacak hali yok. Millet işine geç geliyor, ya yatıyor, ya çene çalacak bir yer buluyor,  yoksa  vaktin geçeceği yok.

Siyesetçi ise yanınıza gelen söyledikleri her yerde aynı. Takılı plak gibi…  Çünkü söyleyecek bir şeyleri yok. “nasılsınız, iyi misiniz, işleriniz nasıl?” Esnafa söyledikleri bu. Mahalle ve ev gezilerine gitseler, “Size gıda yardım paketleri göndeririz, ihtiyaçlarınızı gideririz!” diyerek vatandaşı sadaka ekonomisine mecbur ve mahkum kılarak oy toplamaya çalışıyorlar.

Zaten mahalli gazetelere ilan verdikleri yok. Altısı bir arada, yan yana… Ver gazetelere (yandaş olanlara tabi) birkaç kuruş, kessinler seslerini, haberlerini de yapsınlar,  sebeplensinler de gariplerim!

Zaten eleştiren, haberini yapmayan gazeteleri ziyaret etmemeleri için talimatlandırıldılar. Hoş aslan gibi adamların oğlanları gelse ne olur, bu saatten sonra ilan verse ne yazar!

Önümüzdeki yıllarda seçimler var. Genel ve mahalli... Bu seçim de biter, başka seçimler başlar. O zaman biz de yazarız, “Al aşkını çal başına!”

*

İsterseniz biz fıkralarımızı girelim de, okuyanlar da “Ulan amma müstehcen fıkralarmış. Tövbe tövbe!” deyip namus bekçiliğine soyunacak çakallar okumasın yazıyı!

Ya bismillah deyip, ilk fıkramızı yazıyoruz!

Sultan, en güvendiği adamını Arabistan’a hünkâr göndermiş.  Hünkâr, Arabistan’da gezerken bakmış, Araplar entari giyiyorlar ama altlarında don yok. Bir rüzgâr etsimi, manzara felaket!

Sultan haber salmış, altına don giymeyenler kadı huzuruna çıkarılıp hapsedilecekler.

Aradan günler geçmiş, Arab’ın biri don giymemiş ve ilk rüzgârlı havada olay fark edilmiş. Çıkarmışlar kadı’nın huzuruna. Kadı sormuş;

“Adın?”

“Ökkeş efendim!”

“Evli misin?”

Adam sakin sakin cevaplamış; “Evet, beş tane karım var!”

“Peki, kaç çocuk var?”

“Valla ilkinden 15, ikincisinden 17, üçüncüsünden 16, dördüncüsünden 13, beşincisinden 18 tane. Bir tane de yolda, geliyor!”

Kadı adama bakmış, sonra kâtibe dönmüş;

“Yaz evladım, Hasan oğlu Ökkeş’in don giymeye vakti olmadığından, serbest bırakılmıştır!”

*

Eskiden kadınlar çamaşır yıkamaya “don yıkadık!” derlerdi. Çivitle, kül suyu ile, tokaçla falan.

Suyu don tutar, küçük bebeler donsuz gezerdi.

Yukarıdaki don fıkrası sonrası, bir don fıkrası ile yazımızı süsleyelim istedik.

Yaşlı bir adam yanında karısı olduğu halde doktora gitmiş.

Muayene odasına girince, doktor;

“Bana bir idrar, bir büyük abdest, bir de meni numunesi lazım” demiş.

Adam yaşlı ya, kulakları iyi duymuyor, dönüp sormuş karısına;

“Doktor ne söyledi?”

Kadın kısa kesmiş;

“Doktor senin donunu istiyor!”

 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.