Özel kalemden bile geçemez, giremezdi vatandaş.
Başkanların da telefonlara çıkmama gibi bir huyu vardı.
Belki bazılarına tuhaf gibi gelebilir. Belki çoğunuz bunları birer gösteri, birer şov, birer tribüne oynama olarak yorumlayabilir.
Çünkü herkesin tutuğu takım, gönül verdiği siyasi parti ayrı.
*
Bu arada, bazı belediye başkanları, kendince radikal kararlar almışlar. Basın birimini kapatıp, basında emeği geçenleri kapının ağzına koyup, çöp toplatmışlar. Dedikodu, iddia değil, gerçek.
Kasetçi, (ne demekse) reklamcı diyerek basını küçültmenin kime ne yararı olacak. Reklamcı ile gazetecileri ayırt edemiyorsan, o koltukta oturmayacaksın!
Kimileri de kapıları söküyor, oturdukları koltukları yakıyor. Sanki o koltuklar babasının parasıyla alındı. Devletin koltuğunu nasıl yakarsınız, anlam veremiyoruz.
Ama bakıyorsun, koltuklar yenilenmiş, hem de lüks, pahalı.
Ee peki bu ne?
*
Asıl işiniz hizmet, gönüllere kazınmak olmalı. Ülkenin içindebulunduğu ekonomik sıkıntıları da göz önüne bulundurarak, israftan kaçınarak, imkanlar dahilinde insanların yaşamını kolayalaştıracak atılımlar, adımlar atarak...
Çöp arabası ile belediyeye gelmek ne demek. Gösteriş, milletin gazını almak yerel yöneticilik veya diğer adıyla gönül belediyeciliği hiç değil.
Halka dokunmak, gönüller inşa etmek varken, göstermelik şovlara ne gerek var! Unutmayın, 5 yıl çabuk geçiyor.
Fatih Erkoç’u gözünüzün önüne getirin!