Uyanık bir tüccar Kayseri'ye gider. Sokakta incilerle misket oynayan çocukları görünce heyecanlanır, cebinden çıkardığı misketleri çocuklara gösterip şu teklifte bulunur:
"Size bu renkli misketleri vereyim, siz de elinizdeki şu kötü ve tek renkli misketi bana verin!"
Çocuklardan biri öne çıkıp 'kabul ama bir şartla!' der. Ve şartını söyler: "Şu tepeye çıkıp eşek gibi anıracaksın, ondan sonra veririz!"
Adam heyecanla öneriyi hemen kabul eder ve tepeye çıkıp eşekler gibi anırmaya başlar. Sonra da çocukların yanına döndüğünde, "Şimdi misketi verin" diye konuşur.
Çocuklar gülerek şu karşılığı verirler:
"Sen eşek halinle bunların ne olduğunu biliyorsun da, biz insan halimizle bilmiyor muyuz zannediyorsun!"
*
Her gün yamaçtan tarlalarına ekine giden bir gelin-kaynana varmış.
İki adam, gelinle-kaynanayı gözlerine kestirmişler. 'Bunları alıp kaldıralım!' diye düşünüp bir plan yapmışlar.
Bir gün, gelinle-kaynana tarlaya giderken ortalığı yıkan bir ağlama duymuşlar. Durup dinlemişler ki, kulübeden geliyor. 'Çıkıp bir bakalım!' demişler, gidip kapıyı çalmışlar, adamlardan biri açmış.
Kaynana, 'hayırdır' demiş. 'Ne oldu?'
Adamın biri;
"Cenazemiz var, buyurun içeri" demiş.
Gelin-kaynana içeri girmişler, giriş o giriş. Adamlar işlerini halletmişler.
Neyse, bir müddete sonra gelin-kaynana evden çıkmışlar ve gelin sormuş:
"Ana be, ne yapacaz şimdi?"
Kaynana; "Valla gelin, seni bilmem ama" demiş. Devam etmiş; "Ben yedisine de gelecem, kırkına da..."