Ne içerde, ne dışarıda maç kazanamıyoruz. İçerde kazandıklarımız da tek golle gelen kısır bir galibiyetler. Gol pozisyonları yok, organize atak yok, pas yapmak yok, topu alan kendini Aleks zannediyor, çalım sevdası ile kolektif oyundan düşüyor.
Dikkat ediyorum ve mümkün mertebe takımlarımızın maçlarına gitmeye gayret ediyorum, taraftar ada takımlarımıza olan inancını yitirmiş gibiler. Çünkü şuradan anlıyorum ki, seyirci her geçen gün azalmaya, tribünleri terk etmeye başlamış.
Belki toparlanırlar diyorsunuz, süre veriyorsunuz, nafile.
Takımlarımız her geçen gün irtifa kaybediyor. Heyecanını yitiren takımların ömrü uzun olmuyor, bilesiniz!
*
Futboldan anlayan arkadaşlarıma soruyorum, genç yeteneklere, takımlarımızda oynayan, yani alt yapıdan yetişen bir Maraşlı var mı diye. Yok… Olanlar da yedek.
Hani öze dönülecekti, hani kendi içimizden çıkan yetenekler ile sahaya çıkılacaktı, hani altyapıya önem verilecekti, ne oldu?
Takımların teknik patronları içimizden çıkan, yani memleketin evladı olsa dahi, nedense bizim olan futbolcuları bırakın 11’e, 18’lik kadroya bile almaktan imtina ediyorlar. Yoksa dışarıdan gelenlere, getirdiklerine ilk 11’de oynatma sözü mü veriliyor, yoksa işin içinde başka işler mi var, bilelim yani.
*
Taraftarın ümidi her geçen gün azalırken, buna paralel olarak puanlar da bir bir eriyor. Stada gelen taraftarların azlığı aslında takımlarımıza birer uyarı niteliğinde. Tez elden toparlanmaları lazım. Futbolcular da, tribünlerde oturan sevgililerine değil, takım için yüreklerini ortaya koymalılar. Adam sevgilisine bakmaktan, göz kırpmaktan oyun oynamayı unutuyor. Eli işte gözü oynaşta olanları değil takıma almak, ilk 11’de şans veren oyuncuları kadroya bile almayacaksın.
Ha, diyeceksiniz ki gelmesinler mi? Tabi ki gelecekler. Ama sevgililerinizden çok takım için oynayın. Oynayın ki prim yapasınız, oynayın ki taraftarlar da sizlerle gurur duysun.
Yoksa neyinizle gurur duyacağız ki…