Yenilgiyi kimse kabul etmiyor. Takım yenilirse ilk suçlanan teknik direktör oluyor. Oysa kendini oyuna vermeyen, kolektif oyundan ziyade bireysel sahada gezinen, ‘Korneri de ben çekeyim, penaltıyı da ben atayım, frikik benim işim, kaptan da ben olmalıyım!’ kibrinden gelen oyuncuların, güç zehirlenmesini de arkalarına alarak takımdan çok kendine oynaması, takım ruhundan kopması, haliyle yenilgiyi beraberinde getirecek.
Siyasetin de spordan, futboldan farkı, geri kalır tarafı yok.
‘Ben varsam takım var, ben varsam parti var!’ palavrasını kendilerine şiar edinenlerin ne dava umurunda, ne liderleri, ne de adayların kazanıp kazanamayacakları.
Önce kendi çıkarlarını düşünürler.
Memleket onların umurunda olmadı hiçbir zaman!
*
Kadına halel olsun, ‘Gerekirse kendi kafamla top da oynarım!’ diyebilecek kadar cesur yürek Meral Akşener, seçimli kongrede özeleştiride de bulundu, bütün suçu, günahı üstüne aldı ve ceketini alıp çekip gitti.
Kimse bulunmaz Bursa kumaşı değil, kimse burnundan kıl aldırmıyor, herkes kendini dev aynasında görüyor, bir çalım bir çehre, bir güç zehirlenmesi içindeler. Ve kimse de çıkıp aynanın karşısına geçmiyor, kimse yüreğinin kaç okka çektiğini tartıya koymuyor, kimse cesaretini, maharetini masanın üstünde test etmiyor.
Herkesin birer alternatifi vardır hayatta. Siyasette de böyle, ticari hayatta da, basın sektöründe de.
Fabrika ayarlarına dönmek diye bir kavram var siyasette.
Ama dönek çok!
*
AK Parti 31 Mart seçimlerinde bazı ilçeleri kaybetti. Fakat suçu, günahı, kimse üzerine almak istemiyor. Basın dururken, başka suçlu aramaya gerek var mı, değil mi sayın bakanım.
İlçeleri kaybettiniz, hesap önünüze kondu işte. Ödeyeceksiniz! Cebinizde paranız yoksa kredi kartı da geçerli, o da yoksa iban verirler, gönderirsiniz.
Sistem böyle.
*
Bir seçimi kazanmak kadar kaybetmek de mukadder. Herkes her zaman her yerde kazanacak diye bir kural yok.
Ne demişti Akşener çekip giderken, ‘Bedeli ben ödedim, hesabı biz tutacaksınız!’
Tutmasını biliyorsanız.
Bilmiyorsanız bedel ödeyeceksiniz.
İl başkanı, ilçe başkanları, teşkilat mensupları, hatta ve hatta milletvekilleri…
Yarın Cumhurbaşkanımız, o büyük siyasetçi sayın Recep Tayyip Erdoğan sormayacak mı size?
*
Hani bilinen, anlatılan hikâyedir, ordu savaşı kaybetmiş. Başkomutan savaşı yöneten komutanı çağırmış, ‘Evladım söyle bakalım, kazanacağımız savaşı neden kaybettik!’
Komutan gayet sakin, ‘Komutanım, bunun 3 nedeni var!’
Başkomutan ‘Say bakalım!’ deyince cevap gelmiş, ‘Bir… Barut bitti.’
Başkomutan lafı kesmiş, ‘Tamam, anlaşıldı mesele!’ demiş.
*
İktidarı dahil. Şahsım şehrinde, başarısız olan ve oy ve ilçe kaybettiren ilçe teşkilatları… Siyasiler, milletvekilleri, başkanları… Kimler olduğunu biliyorsunuz.
Sizler; Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Temel Karamollaoğlu, durakta ne bekliyorsunuz Allah aşkına. Bakın, tren de geçti, otobüs de. Tramvay, metro zaten bu hat üzerinde değil.
Seçimi kaybeden, kaybettiren, hatta karşı takımın, karşı mahallenin adayına çalışan AK Parti ilçe teşkilatları, ee birader, sizin bir atımlık barutunuz vardı zaten, ne diye savaşa girdiniz ki?
Özü özünüze çekip gitmek için daha ne bekliyorsunuz?
Siz de kendi kafanıza göre hareket edeceğinize, kendi kafanızla top oynamayı denemediniz mi hayatınızda! Ya da öğreten olmadı mı, akıl veren. Nerede akıldaneleriniz, akıl hocalarınız!
Sahi, yüreğiniz kaç okkaydı sizin!
Evladım getir şu teraziyi!