Tanıdığım kadarıyla mert, delikanlı, ülkesini, şehrini, ilçesini seven, bunun mücadelesini veren, bunları yaparken de hiçbir hesabı olmayan, beklenti içinde bulunmayan bir yurtsever olarak bildim.
Bizim memleket öyle işte! Bir yere gidersin, insanlarla halvet edersin, acılarını, sorunlarını paylaşırsın, ‘Hah, tamam işte. İnsanların dertleriyle dertleniyor, acılarını paylaşıyor, tatlı günlerinde yanlarında oluyor. Demek ki bir hesabı, beklentisi var! Yoksa, acaba…” gırla gidiyor.
Sadece bizim şehrimizde olduğunu zannetmiyorum, ki yazım da genel zaten. Kimseyle konuşmazsan, görüşmezsen, fikir üretmezsen, suskunluğunu korurken, kimsenin işine burnunu sokmazsan, yürüyen atın başına vurmazsan, senden iyi yok!
Ama karışırsan, burnunu sokarsan, hele ele senin ilgi alanına girmeyen işlerle ilgili görüşmeler, buluşmalar ve konuşmalar yaparsan, tamam, yandı gülüm keten helva!
Garanti bir hesabın, kitabın vardır ki, gidiyorsun, görüşüyorsun, düşüncelerini paylaşıyor, insanların dertleriyle, sorunlarıyla hemhal oluyorsun!
Yoksa durup dururken!..
*
Ne yazık ki toplum bu hale geldi.
Susma, konuşma, görme…
Yani 3 maymunu oyna, senden iyisi Şam’da kayısı… Vallahi adına methiyeler düzerler de, heykelini dikerler. Ama karışırsan, görüşürsen, görürsen, anında doğduğuna pişman ederler, kraldan çok kralcılar seni darağacına çekerler ki, genç menç dinlemezler vallaha!
Sevgili Murathan Gökkaya, genç, idealist, açık sözlü, dürüst bir kardeşimiz. Üstelik de babasına, (Merhum Hacı Duran Gökkaya… Allah rahmet eylesin!) ailesine karşı vefalı bir genç olarak bildim, tanıdım onu.
*
Meseleyi biliyorsunuz! Ben burada sevgili Murathan’ın avukatlığını yapacak değilim. Ki kendini ifade etmekten aciz bir insan değil. Ama heyecanlı, ama duyarlı, ama sosyal sorumluluğunu bilen, bölgesinin sorunlarına kendini vakfetmiş, insanlara elinden geldiğince hizmet etmeye, yardımcı olmaya çalışan bir gönüllü, ücretsiz, bedava çalışan asker adeta…
Üstelik de zamanını ve cebinden para da harcadı… Çıkarsız, beklentisiz.
Ama bu toplumsal ve sosyal sorumluluğu, birçoklarını rahatsız etti. Fincancı katırları ürktü, bazılarının uykusu kaçtı, huzurları bozulmuş olmalı ki, bu yiğit adamı hedef tahtasına oturttular.
Kimseden para pul istemedi. Kimsenin tavuğuna kışt demedi, kimsenin malında gözü olmadı, kimsenin koltuğuna göz dikmedi, hırs küpü olmadı.
İnsanım dedi, bölgem dedi, onların derdi benim derdim dedi, hepsi bu…
*
Göksun ve çevresindeki bazı yerleşim yerlerinde SU sıkıntısının olduğunu gündeme getirdi, insanları uyardı. Bunu yaptı sadece.
Vay sen misin bunu yazan, paylaşan! Demediğini bırakmadılar, tehdit ettiler, şikâyet ettiler, hedef haline getirdiler, neredeyse domdom kurşunu ile vuracak hale geldiler.
Sorunlar, sıkıntılar olur. Her yerde vardır bunlar. Hani derler ya, “Acılar paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır!”
Eh, birader Murathan da bunu yaptı, bunu istedi. Sizden et istemedi, ekmek istemedi. Biraz anlayış, biraz sağduyu, biraz hoşgörü, hepsi bu…
*
Şayet biri kurşuna dizilecekse, ilk kurşunu hiç günahı olmayan atsın!!!
Özetle, hamur un’dan, mesele bundan ibaret!