Haftanın iki günü Serdar Erdoğanyılmaz kardeşim gibi sizlere nezaket dersi verecek değilim.
Görgü kurallarını sizlere hatırlatacak da değilim.
Aslında toplumun buna çok ihtiyacı var da, bunları yazacak yetenek, darağacında kelime bende yok.
Sağ olsun, Erdoğanyılmaz dostum bu açığımızı ziyadesiyle dolduruyor, kendisine teşekkür ediyorum da, baktım, benin de bu meselede iki kelam etmem farz olmuş.
Çünkü, nezaketin olmadığı yerde, nezaketsizlik meslek haline gelmiş, nezaketsiz insan kendini adam yerine koymaya başlamış.
*
Allaha şükürler olsun, nezaketsiz ve görgüsüz biri olmadığımı söyler dostlar. Ama iş bizimle başlamıyor, bitmiyor da…
Toplumda nezaketsiz, görgü ve kural tanımayan insan çok.
İnsan müsveddeleri…
Nezaket, unutmaya ve hırpalanmaya ayarlanmış bir sözcük olsa da, demokrasi yalnız oy vermek ya da oy istemek değildir. Her birimiz, içimizdeki vicdanımıza sorsak, en son ne zaman ve kime nezaket gösterdik, ya da nezaketsizliği sergiledik.
İnsanları ya da birbirimizi yeteri kadar anlayabiliyor muyuz, anlayış gösterebiliyor muyuz? Birbirimizin haklarını, hukuklarını gözetebiliyor muyuz yeteri kadar?
*
Bir söz bilirim, ki çok tutarım, yerinde ve zamanında kullanmayı, uygulamayı severim; “Kızım Nezahat, nazik ol, nezaket senden utansın!”
Topluma, insana, insanlığa karşı nazik olmayı çağrıştıran, davet eden, öneren, tavsiye eden bir veciz söz. Nezaket kurallarına uymayı…
Olabildiğince, keşke sürekli olsa…
*
Nazik insan, nezaket sahibi kişi, büyüğünü küçüğünü bilir, abi dediklerine, meslektaşlarına saygısızlık etmez, kimsenin mesleği ile (hele hele ilgi alanına girmiyorsa) laf sokuşturmaz, bilmeden araştırmadan hakaret etmez, belden aşağı vurmaz, terbiye sınırlarını zorlamaz, kırmızı çizgileri geçmeyip, haddini hududunu bilir.
Bilmiyorsa, bildiren biri çıkar.
NOT: Bu yazı, yaklaşık 25 gün önce yazıldı.