Bugün hafta sonu, hava güzel, ama o kadar da öyle sıkıcı ki, yazı yazıp da moralini bozmak istemem. Hele siyaset mi, tövbe…
Zaten yorgunsunuz, zaten stresli bir hafta geçirdiniz.
En iyisi biraz gülümseyin, hayata gülümseyerek bakın.
İşte size yakası açılmamış bir fıkra.
Okuyun, keyfinize bakın!
*
İki yaramaz çocuk, “bütün büyüklerin hayatlarında sakladığı büyük bir sır mutlaka vardır” diye düşünürler ve içinden biri bu varsayımı denemeye kalkışır.
Bir gün annesine; “Anne ben her şeyi biliyorum!” der.
Anne telaşlanır tabi. “Tamam, tamam. Anladım! Al şu 50 lirayı, babana hiçbir şey söyleme” cevabını verir.
Yaramaz ufaklık bu kez akşam eve dönen babasına aynı soruyu sorar, “Baba, ben her şeyi biliyorum!” panikleme, telaşlanma sırası babaya gelir, çıkarır cebinden parayı, çok bilmiş oğluna uzatır ve; “Sus, tamam. Al şu 100 lirayı, annene bir şey söyleme” der.
Ufaklık zevkten dört köşe ve bütün büyükleri etkileyen bir sistemi keşfetmenin, uygulamanın keyfi içinde iken, ertesi sabah kapı çalınır ve postacı gelir. Kapıyı da ufaklık açar, bu kez ona aynı soruyu yöneltir; “Postacı amca, ben her şeyi biliyorum”
Postacı çantayı kenara bırakır, iki dizi üstüne çöker ve kollarını da yana açar, gözlerinden yaşlar süzülmeye başlarken oğlana şunu söyler; “Madem öyle, gel bakalım baban sana bir sarılsın!”