Dünden duyurmuştuk. Ormana Bölge Müdürlüğünde neler oluyor gibisinden, bazı soruların cevabını istemiştik.
Tabi cevap müvap gelmedi. Gelmedi ama dünkü kıvılcımdan sonra alevler arş-ı alaya yükseldi, ateşin altına odun artmaya başlandı, alevler de bacayı sardı, yangın büyüyor.
Aslında değerli meslektaşım sayın Neşe Ylıdızhan meseleyi o kadar güzel analiz etmiş, şikayete gelenleri o kadar mükemmel dinlemiş, o denli mükemmel yorum koymuş ki ortaya, ekleyecek kelime bulamadım.
Bilgileri edinmiş, insanları, mağdurları, şikâyetçileri dinlemiş, ortaya da harika bir tahlil yazısı çıkmış.
*
Ancak biz kıvılcımı çaktıktan sonra gelen yorumlara baktım, muhtemelen kurumun avukatı olduğunu düşündüğüm, beyefendi kişilik, değerli dostum Av. Doğan Nurluyol dışında herkes sıkıntılı, herkes şikâyetçi, herkes mağdur ve herkes kurumda eşinin sözünün geçtiği iddia edilen Bölge Müdüründen yaka silkiyor.
Soyadı Kavak olan birisi de, habere yalan ve iftira demiş.
Demek o kadar insan yanlış, demek o kadar insanın ettiği cümleler iftira, demek o kadar yazılan, söylenen ve konuşulan ve iddia edilen hadiseler yalan, bir tek doğru olan kurum, bölge müdürü veya onun avaneleri.
Biz kimseye hakaret etmedik. Etmeyiz de. Haddimiz değil. Belden aşağı vurmayı düşünmedik, düşünemeyiz de. Herkesin özel hayatı kendine. Ama bir kurumun, bir dairenin, bir yerinde sıkıntı varsa, yaşananlar kamuoyunu yakından ilgileniyorsa, insanların özel hayatları ve kişilikleri yerlerde sürünüyorsa, orada kim olursa olsun, ‘dur bakalım!’ denilmesi gerekir.
Biz bunu yapıyoruz. Yoksa sayın bölge müdürü ile ne alıp veremediğimiz olacak. Biz sadece soru sorduk, o da kalkar, bu soruları ya basın toplantısında, ya da göndereceği bir açıklama ile bizleri, kamuoyunu aydınlatır.
Ama samimi olacak…
*
Tabi hadise kamuoyuna mal olunca, siyasiler de bu meseleden rahatsız olup, bölge müdürlüğünden gelen şikâyetlere vakıf olunca, gazetecinin işi de kamuoyunu bilgilendirmek.
Bizim yoksa bölge müdürü ile bir alıp veremediğimiz yok. Belki bir yerde oturup iki hanek etmişliğimiz, çay içmişliğimiz olmuştur. Ama imdi karşımdan gelse tanımam.
Ne bir fidan, ne bir ağaç istedim kendisinden.
Ne de ormandan bir yer, ne avanta, ne rüşvet, ne reklam, ne abonelik.
Hiçbir talebimiz olmadı. Olması da düşünülemezdi zaten.
*
Yazının tam burasında büromuza bir bayan geldi. Tabi ismini veremem. Öyle şeyler anlattı ki, aklınız durur.
Bizde haber kaynağı gizlidir. Bazen sorarlar, ‘bu bilgileri size kim verdi?’ gazeteci haber kaynağını açıklamak zorunda değil. Öyle bir mecburiyet de yok.
Kestane kebap, acele cevap!...