İnsanların bulunduğu yerin, yaşadığı şehirlerin, oturduğu, ikamet ettiği coğrafyanın bir haritası olur. Kendimizi ve yerimizi o haritada buluruz, tarif eder, adres gösteririz.
Nereye gideriz, nasıl gideriz, kılacağımız namazda güneyi, yani kıbleyi nasıl tayin ederiz derseniz, bu da ancak pusula ile oluyor ki, güzergâhımızda bir değişiklik, bir yanlışlık olmasın. Uçakların, gemilerin, karayolu araçlarının bir pusulası var, o pusulaya göre gider gelirler. Pusulayı kaybettiler miydi, Allah muhafaza!
*
Peki, bu şehrin pusulası, haritası var mı? Tabi böyle manyak soru sorduğum için bana kızacaksınız. ‘Tabi ki var!’ diyeceksiniz haklı olarak.
Yola çıkarken yanımıza pusula almadan, kör topal çıkarız. Tehennili değiliz, hazırlıklı olmadan, üstünkörü, yola çıkmak için çıkar, yolu şaşırdığımızda birilerine soracağımızı, tarif isteyeceğimizi düşünmeden, kimseyle istişare etmeden, danışmadan, ‘Biz her yolu biliriz, bu yollar bizden sorulur, biz bu yolları çok gördük, bize her yol Maraş!!!’ diyerek özgüven sahibi pozunda, havalarında başkalarına akıl danışmayı zül sayarız.
Dedim ya, uçakların, gemilerin, karayolu araçlarının bile gidecek yolu, güzergahı, yol tayini ve tespitini yapacak pusulaları varken, bizim yok…
Biz haritasız, pusulasız şehiriz. O kadar.
Yöneticilerimiz, bu şehirden sorumlu olduğunu düşünen, zanneden ve söyleyen insanlarında pusulası olmadığı için, yapılan icraatlarda ne kalite, ne düzey, ne estetik, ne seviye ararsanız, bakacak, görecek, düşünecek bir şey bulamazsınız.
Bizimkiler her şeyi kendileri bilir, kendilerinden daha akıllı kimse olmadığı için, kimseye danışmazlar, istişare sünnet deseler de başkalarının akıllarına ihtiyaçları olmadığını düşünürler.
Aha Maraş meydanda…
*
Bir taka dolusu Karadeniz uşağı Rize’den yola çıkmışlar, Trabzon’a gidecekler. Yolda siyaset konuşurlarken, Rize-Trabzon arasındaki rekabeti tartışırken, kaptan kalp krizi geçirir ve ölür. Hava da iyice bozmuştur, fırtına çok, herkes şimdi ne olacak diye düşünür, telaşlanır ve paniğe kapılırken, Temel ortaya atılmış, ‘ben kaptanum’ demiş ve geçmiş kaptan köşküne.
Talimatlar vermeye başlamış sağa sola, “Ha uşaklar, gelin bakayım buraya!”
Tayfalar gelmişler; “Pusulayı getirin” demiş.
“Pusula yoktur!”
“Haritayı getirin!”
“Harita da yoktur!”
Bunun üzerine Temel tayfaların yüzüne ters ters bakmış, “O halde kelime-i şehadet getirin!” deyivermiş.
*
Kıssadan hisse, Allah hiçbir ülkeyi, şehri, ilçeyi teknesiz, kaptansız, pusulasız ve haritasız bırakmasın.
Kahramanmaraş’ı da…