Vatandaşın arasında gezinen, ara sıra şehir dışına çıkıp, ilçeleri kolaçan eden biri olarak, bazen duyduklarım karşısında şaşırıp kalıyorum. Acaba diyorum, ben kendi şehrimi, insanlarımı, bizi yönetenleri yeteri kadar tanımıyor muyum? Onlar mı bana yabancı, ben mi onlara çok uzağım! Kestiremiyor, bu kanıya varıyorum ister istemez.
Çünkü, kiminle konuşsam, yerel hizmetlerdeki yetersizlik, kente gelmeyen yatırımlar, bitmeyen ve işkence yanında yılan hikayesine dönen Göksun yolu, insanların kafasını bulandırıyor, “Bizim sahibimiz yok, Maraş sayın başbakanın dediği gibi, hizmetlerden, ilgiden nasibini alamamış kısmetsiz, nasipsiz bir şehir!” derken, düşünmüyor değilim, acaba haklılar mı?
Okuyorum, dinliyorum, düşünüyorum, bir kabına koyamıyorum.
*
Gazeteci arkadaşlarıma bakıyorum, karamsar olanların sayısı oldukça fazla. Kent, makûs talihini yenecek mi bu dönemde, onu da kestiremiyorum. Ümitli olmak istiyorum, karar veremiyorum.
Muhalefet kanadındaki siyasileri dinliyorum, onlar aynı telden çalıyorlar. Sivil toplum kuruluş önderlerine kulak veriyorum, aksi iddia yok; Maraş hizmetler açısından kısmetsiz bir şehir.
Ancak iktidar kanadına sorarsanız, her şey güllük gülistanlık. Hizmetlerin biri bitiyor, biri geliyor. Yeni yeni projeler sırada bekliyor. Yani yok, yok…
Bu kentin sahipsiz olduğu senelerdir konuşulur, yazılır. Biz yazmaktan, siz okumaktan bıkmadınız belki ama belki bu dönemde, bu iktidar-hükümet döneminde bu düşünce kırılır, bertaraf edilir diye bekliyor, umuyorken, nafile bekleyiş içinde olanlar da yok değil.
Üstümüzde kara bulutların dolaştığını dinliyorum, okuyorum. Ancak belediye başkanlarımızı, siyasetçilerimizi, bürokrasi cenahını dinlediğimde, kafam allak bullak oluyor.
Yoksa ben uzayda mı yaşıyorum, bizi yönetenleri, bu şehirden sorumlu olduğunu söyleyen etkili ve yetkili insanları, halkımı, şehrimi tanımıyor muyum?
Ya da bir doktora mı görünmeliyim?
Not: Enteresan bir şehrimiz var. Herkes her şeyi şikâyet ediyor, sorsan kimse halinden memnun değil. Toplum refleksine bakıyorsun, her şey güllük gülistanlık. İşini, aşını şikayet etmeyen yok. Yok da, içtiği sigaraya, taşıdığı cep telefonuna, altındaki arabaya ve oturduğu eve bakıyorum, samimi bulmuyorum. Konuşmak için konuşan çok. Kimse kusura bakmasın!
Çok yaşa ede!