Hâlâ, medya özellikle sayın Erdoğan’ın “Biz bu şehrin kıymetini bilemedik, biz bu şehre ihanet ettik, halâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum!” vurgusu üzerinde çok durdu.
Bu bir özeleştiri idi. Ülkemizin en büyük vilayeti için söylediği sözler kuşkusuz önemliydi. Lakin benim asıl ilgimi çeken, ‘şehir bilincini’ nasıl tarif ettiği ile ilgiliydi.
Keşke tüm belediye başkanları, yönettikleri şehir içini samimi olsalar, keşke esamimi itiraflarda bulunsalar, keşke yaşadıkları şehre ihanet ettikleri vurgusunda bulunsalar, keşke yapılan ve eleştirilerden sorumlu olduklarını idrak etseler, bunu da itiraf ederken yürekleri, vicdanları birazcık sızlayıverse…
*
Peki, biz yaşadığımız şehrin, bu kadim topluluğun, tarihine, doğasına, geleneklerine ve sosyal yapısına hayran olduğumuz Kahramanmaraş’ın kıymetini biliyor muyuz?
Bu kentin kıymetini, kadrini elimizin altından sabun gibi kaydıktan sonra mı anlamalıyız?
Yaşamımıza birebir dokunan, yaşantımızı dibine kadar birebir ilgilendiren yerel siyasete dair tercihlerimizi nedense duygusuzca mı yapıyoruz acaba?
Son günlerde bazı belediye başkanlarının istifası isteniyor. Konuşuluyor işte sağda solda. En çok da ağzı olanlar… Belki de sizler bu yazıyı okurken, beklenen isimlerden biri, bir kaçı istifa etmiş olabilir diyeceğim de, kimsenin bir yere gittiği yok.
*
Beklenti var, icraat yok!
Bizim için bir beklenti var mı ufakta derseniz, yok derim. İsimler telaffuz edilirken, ha bugün, ha yarın istifa edecekler, bırakıp gidecekler derken, bunun tartışmasını günlük sohbetlerimizin ana teması haline getirirken, bu isimlerin, bu kişilerin şehirle olan bağları üzerine nedense bir tek kelime bile etmiyoruz.
Eleştirmeye gelince çok acımasız oluyoruz!