Bu gerçek. İki kere ikinin dört ettiği kadar, beyazın ak, siyahın kara olduğu kadar... Gökyüzünün mavi, eriklerin çiçek açtığı kadar...
Bir yerde, bir siyasi partide, bir kurumda, bir ailede, çekememezlik, kavga, hesaplaşma, kapışma, gizli değil aleni rekabet ve dedikodu varsa, dışarıya yansıması farklı olmayacak. Komşuda kavga varsa, şamata gürültü her akşam zuhur ediyorsa, komşular da bunu duyuyorsa, mahalle halkının bilmemesi mümkün değil.
Sonra dedikodu kar topuna benzer, yukarıdan yuvarlanırken içine hır hış, börtü böcek de doluşur ve gittikçe büyüdüğünde sertleşir, denk gelirse birinin kafasını yarar, kolunu bile kırabilir.
*
Durduk yerde kimse ne dedikodu üretir, ne ulu orta iddialar dolaşır sağda solda, ne de kuşkular dolaşır insan zihninde. "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz!" derler ya, onun gibi bir şey bu. Ama bizim millet dedikoduyu seviyor, erkeği kadını. Üstüne katmerli yalan da eklenince, çok yuvalar yıkılıyor, çok kimse koltuğundan oluyor, dirlik düzen namına bir şey kalmayınca, huzur da sizlere ömür zaten, bulunduğun yer yaşanacak mekân olmaktan çıkıp, cehenneme dönüyor.
Çünkü bu şehir dedikodularla yönetiliyor.
O bunu dedi, bu şunu dedi, öteki bilmem ne dedi...
Asılsız iddialar, altı astarı olmayan duyumlar, yersiz ve gereksiz algılar, birbirini yıpratmaya, itibarsızlaştırmaya yönelik dedikodular, bir kalemde silip atmalar, bu toplumu hem geriyor, hem de kutuplara ayırıyor.
*
Bir şehir nasıl ikiye, nasıl üçe bölünür.
Biz toplamayı bilmiyoruz, maşallah bölmede üstümüze yok!
Biz iflah olmayız azizim!
Neymiş efendim, biz Sütçü İmam'ın torunlarıymışız, kahraman şehrin kahraman evlatlarıymışız, istiklal madalyalı kentin dölleriymişiz.
Get lan işine!