30 Mart itibariyle büyükşehir olunca, herkes her şeyin güllük gülistanlık olacağına hükmetti. Her nimetin bir külfeti olduğundan habersiz insanlar, büyükşehiri o kadar önemsediler, o kadar gözlerinde büyüttüler ki, mahalli seçimlerden sonra bir tek davul çalmadıkları kaldı.
Şimdi duyuyorum, kulaklarımız daha işitme engelliler sınıfına girmedi, "keşke büyükşehir olmasaydık!" diyenlerin sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu belirtmek isterim.
Tamam, büyükşehir olduk. Beldeler de tarihe karışınca, özel idare devreden çıkıp da çalışanları ilçelerin ve büyükşehirin temel sıkıntısı olunca, belediye başkanı arkadaşlarımızı bir düşüncedir aldı. Belediyenin alt kısmındaki bölümde oturanları, kara kara düşünenleri, işe bile gelmeden maaş alanları, sağda solda destursuz konuşanları duydukça, gördükçe ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Bıraktıkları borçları es geçiyorum. Başkanlar kara kara düşünüyor, hangi borcu ödeyecek, ki adamların uykuları kaçıyor. Bazı belde ve ilçe başkanları, resmen enkaz devretmişler. Bıraktıkları borç da dudakları uçuklatacak cinsten…
Gerçek yani… Bir yığılma oldu, bir şişkinlik töredi. Belediyenin alt tarafı, görev bekleyen kimselerle dolu. Salla başı, al maaşı hesabı, her ayın 15’inde gidip maaşları alıyorlar ama hak etmiyorlar ve vicdanen huzursuzlar. Lakin bu onların suçu değil. Onlar da çalışalım, maaşımızı hak edelim istiyorlar da, bilen ve anlayan nerede?
Siz, acaba siz vicdanen rahat mısınız?