O’na sadece Zeliha dediğime bakmayın. Sevip saydığım, değer verdiğim, yazılarına itibar ettiğim değerli bir kardeşim, arkadaşım.
Kendisini tanıyalı şunun şurasında 7 - 8 ay oldu. Güzel Türkçesi, nezaketi karşısında gazetemde, sitemde yazmayı teklif ettiğimde, cesurca, gözünü bile kırpmadan, düşünmeden ‘peki’ demişti.
Yazarımız sayın Zeliha Kale, bize yabancı değil. Çok sevdiğim bir arkadaşımın da yakını. Ondan vazgeç, kültürü, nezaketi, insancıl yanı, toplumsal değerlere verdiği önem, milli ve yerli duruşu ona olan sempatimizi daha da artırmış olmalı ki, çok daha fazla hoşgörüsüne de ayrıca saygı duyduğum arkadaşım Zeliha Kale…
*
İyi güzel de, telefonlarına neden bakamadım, vatsap’tan sorularına neden cevap vermedim?
Zamanım olmadı, vakit bulamadım desem yalan olur.
Unuttum desem kendi de inanmayacak. Çünkü ben de inanmıyorum bu meselede kendime.
Yoğundum deyip işin içinden sıyrılmaya kalkışsam, kimse bu numarayı yemez. Neticede insan sevdiklerine, arkadaşlarına (hele hele gazetesinin yazarına) zaman ayırmayı bilmeli. Ne kadar yoğun olursa olsun, ne kadar işi başından aşkın olursa olsun, bir dakika da olsa telefonlarına çıkıp cevap vermeye, aramaya mutlaka zamanı vardır ve olmalıdır.
*
Sebebini bilmiyorum. Ameliyatımdan sonra ben mi tuhaflaştım, yaşlılık belirtileri mi arttı, hepsini es geçiyorum da, yazmada, gazeteyi hazırlamada yılgınlık, bıkkınlık mı dostları aramama, telefonlarına cevap verememe mani oldu, onu anlamış değilim.
Kendisini arama meselesindeki ihmalimi telefi edeceğim.
Ancak, sebep ne olursa olsun, Zeliha Kale kardeşimiz ihmale gelecek birisi değil.
Yazı çıksın, akabinde arayacağım, gönlünü alacağım, söz, vallahi de billahi de…
Söz dedik.